5 Aralık 2009 Cumartesi

SAPANCA'DAN SONBAHAR NOTLARI.

Kış ha geldi ha gelecek buraya, tam kapının ardında. Neredeyse tüm ağaçlar çoktan bırakmış üzerlerinde ne var ne yoksa. Üşümemek için iyice sokulmuşlar birbirlerine, saklanmışlar rüzgardan. En azimli meyvalar bile yerçekimine teslim... Toprağa düşmek için saniyeleri sayıyorlar... Yaprakların sesi, rüzgara karışıyor. Sakin, serin, sessiz ve ne yaptığını bilen bir bekleyiş var doğada. Mevsim o kadar güzel ki, Sir'ün dediği gibi "aşık olmak istiyoruz artık!" -ki olmadığımız ne malum?-


Hayatın verdiği hediyeler karşısında, gece rüyalarımda bile teşekkür ediyorum bunu görmemi sağlayan herkese, herşeye. Şimdiden içimde koskocaman bir heyecan var Konya için. Çok abarttığımın, büyüttüğümün farkındayım ama beşeri aşkın karanlığını gördükten beri umudu Mevlana'da aramam neden tuhaf olsun ki?


Dün seyrettiğimiz filmde* "insan hayatın gerçeğine iki yolla ulaşır. Biri kısa yoldur, diğeri uzun... Uzun yol kitaplardan geçer, kısa yol ise aşktır" diyordu. Konya'da beni gerçek aşıklar karşılayacaklar; en çok buna heyecanlanıyorum galiba...


Kitaplara tutkum tam gaz devam ediyor. Her gün sayıları artıyor hayatımda. Hatta Mehmet Abi de bana miras bırakacakmış kitaplarını. Yani iyice yaşlandığımda bolca kitapla dolu evinde sessiz sakin günler geçiren yaşlı bir kadın olacağım neredeyse kesinleşti.. Ve bu durumda hala uzun yolda yürüyor olacağım... Neden derseniz, kitaplar beni her yerde buluyor ama aşk aramıyor bile!


M. Birsen'in ( Mehmet Abi ) çok güzel bir evi var. İçinde merak, haz ve emek olan bir ev burası. Güzel bir ormanın içinde ve gerçekten seyirlik bir göl manzarasına nazır.. Türk Kahvemizi içerken, III. Selim'in bestekarlığından seçmeler dinleyebilir, kütüphanenin önünde oyalanırken, harem'den en müstehcen sahnelerle resimlenmiş bir kitapla şaşkına dönebiliriz burada. Bir sabah ney sesi günaydın der, diğer sabah kuş cıvıltıları. Şimdi şurada şöminenin ateşi karşısında türlü şey hayal ediyorum da en çok "ateş seni çağırıyor "lafı gülümsetiyor :)) Aklıma, kalbini kaptırmak üzere olan bir dost geliyor. Hem gülüyorum, hem de gönülden bol şans diliyorum.


El yazmaları, gravürler, eski fotoğraflar, orman meyvalı tartlar ve limon likörü... Daha neler neler var burada. Bu ev benim lunapark'ım. Bahçedeki dev gibi kayın ağacının ihtişamı, örtünün altında üst üste yığılmış yavru kirpiler gibi ayıklanmayı bekleyen kestaneler, hemen elimin yanındaki kavanozda bekleyen elma kurularıyla yeryüzündeki cennetimdeyim sanki!


Sahi siz ev son ne zaman evde tutulmuş bir yoğurt yediniz? Ya da en son ne zaman ev yapımı bir turşunun tadına vardınız? Bunları satın alamazsınız. Sevdiğiniz birinin elinden yemiyorsanız böğürtlen reçeli böylesine tatlı olmaz... Allah çok az insana elindekilerle mucizeler yaratma bereketi verir.


Bu güzel evin tadını çıkartmam için vesile olan sevgili A. S.'ya ne kadar teşekkür etsem yetmez... Şu anda tam 17.00'yi vuruyor saat. Dört saat sonra dönüş yoluna geçmiş olacağız. Derin derin içime çektiğim temiz hava, yediğim tüm lezzeti şeyler, kulaklarımdaki müzik de benimle gelecek. Keşke birazını da size taşıyabilseydim... HAYAT HAKSIZLIKLARLA DOLU:))


* Dinle Neyden.

Hiç yorum yok: