30 Haziran 2009 Salı

Şansa Bak!

Gezegendeki en şanslı kadınlardan biriyim ben. Nasıl mı? Delice bir şans rüzgarıdır esiyor hayatımda. Fırtına takvimine göre yaşayıp, mevsimlerin suratımda bıraktığı çizgileri seyrediyorum aynalarda. Şükürler olsun ki çok güzel değilim, yoksa nasıl alırdım gözümü yansımamdan?
Umutsuz değil, beklentisiz olmanın anlamını sindirmeye çalışıyorum geceler boyu. Kah kendi geçmişimi, kah yaşadığım topraklarınkini eşeleyip duruyorum. Sanki, her ikimiz için de soylu bir kan, soylu bir amaç ve hayata bağlanacak bir kıvılcım arıyorum. Yoruluyorum. Doğanın ve zamanın işbirlikçiliği karşısında kah mutlu, kah mutsuz nefes alıyorum. Yaşıyor muyum? Bilmem. Defalarca söylediğim gibi nabız var, solunum normal... Bütün bunlar yaşamak ise, evet yaşıyorum.
Şanslıyım ben. Benim olmayan çocuklarla inanılmaz güzel satler geçirip, geleceklerini planlamak yükünden azadlı yaşıyorum. Şanslıyım; her gece yemek pişirmem gereken bir sevgilim yok. Canım istemezse ütü yapmak ve evi temizlemek zorunda da değilim. Çünkü belim sakat, bu da beni tüm bu işlerden kurtaran talihim!

Şanlıyım; çünkü bütün gün yerlere basıp, sonra ayaklarımı yıkamadan yatabilirim... İstersem dişlerimi de fırçalamam ve hatta üç gün saçımı yıkamam (bunu daha çok kışın yapıyorum ya da teknedeyken).

Konsere gitmedim bu akşam. Gidemedim. A.D. ile bir konser daha izlemediğim için şanlıyım, böylece tarihinin en boş günlerini yaşayan kalbimi manasız bir heyecandan kurtardım! Bu durumda görülen o ki, en lezzetli kalp turşusunu ben kuracağım:))

Çok şanslıyım ben; bir kova kahveyi kimseyle paylaşmam gerekmiyor. Şu muhteşem balkonda saatlerce oturabilirim, üstelik çiçeklerin bakımından meshul değilim... Peki neye bozuluyorum o zaman? İki salak kuş mudur beni tuzla buz edecek olan? Onların yan yana uçup, sonra gelip bizim balkonda, bana nisbet yapar gibi aşklarını göstermeleri karşısında kekeleyip, kalacak mıyım? Elbette hayır!

Şanslıyım ben; haftanın her günü için birlikte eğlenebileceğim, sohbet edebileceğim kadar çok dostum var ama bir tane adam yok kıskanmak için... Gömleklerini koklayıp olay yaratacağım, saçımı kestirdiğimi fark etmediği için bütün akşam somurtacağım bir adam yok! Çok şanslıyım gerçekten!

Geleceğini planlamam gereken canlılar yok. Bu yüzden bedenimin olur olmaz yerlerinde çatlaklar da yok. Ne şans ama!

Hesap vermem gereken bir babam yok; bu sayede kendimi korumayı öğrendiğim için çok şanlıyım! Geleceği için endişelenmem gereken bir aile de yaratamadım. Hala, kendi ailemin benim için yürek çarpıntısı yaşamasının hazzıyla çamura yatacak, yatabilecek kadar şanslıyım! Peki o zaman Zuhal Olcay Yalnızlığım'ı söylerken ne sebeple ıslanıyor yüzüm? İşte bir başka şans; hala ağlayabiliyorum! Bunca kırgınlığa rağmen hala içlenip, hüzünlenip ağlayabiliyorum yok yere. Ne güzel, hala çalışıyor gözyaşı pınarlarım!

Daha da yazardım ya, baydım kendi kendimi....Özetle şanslıyım işte. Kıskanmayın lütfen!


4 yorum:

Adsız dedi ki...

ben de bu yazıyı okuduğum için şanslıyım.

Fortunata dedi ki...

:))) Teşekkür ederim Eczahaneci.

JoA dedi ki...

nasıl desem... böyle züğürt tesellisi gülümsemesiyle yürek sızısı arasında bir yerde kalakaldım. polyanna'yı sevmem, ama senin inandırıcılıktan uzak polyannacık sanki bir mona lisa gülüşü bıraktı bende. cesaretin her geçen gün artıyor sanki fortunata. ne güzel:) sevgiler...

not: anlatamamış olabilirim derdimi ama valla kötü bir şey demedim:)

Fortunata dedi ki...

Cesaretim cehaletimden sevgili Joa,
Hayatın kocamanlığını ve sadeliğini kavradıkça, o kollarımdan kaçıp genişliiyor sanki.Polyanna kardeşimizle ise inan hiç akrabalığım yok. Ev arkadaşım azıcık Polyanna idi ama inan o da değişti!
Kucak dolusu sevgiler....

not. Sen ve kötü bir şey yazmak? Yazsan bile yanlış okudum der silerim emin ol:))