3 Haziran 2009 Çarşamba

ÇİLE ODASI I

Yıllar önce, neredeyse çocukken Tuna* ile sinemaya gitmiştik. Yaş bende 15, Tuna da 17 olmalı. O, vurdulu kırdılı filmler peşinde ben ise Avrupa sinemasının. O yıllarda film festivali falan yok. Ya da var ama benim haberim yok, yeterinde popüler değil muhtemelen. Sadece video kiralayan dükkanlar ve sinemalar mevcut bizim için. Neyse, günlerden bir gün, Tuna'nın gönlü olsun diye ( çünkü o yıllarda Taksim'e yalnız geçmeme izin yoktu ve Tuna bana eşlik edip, hiç sevmediği halde bale seyretmek zorunda kalıyordu.. Ben de zaman zaman bu centilmenliğinin bedelini ödemeye çalışıyordum) sallana yuvarlana bir filme giriyoruz: A Room With The View. Ne tuhaftır ki ikimiz de beğeniyoruz. Tuna ile izleyip aynı fikirde olduğumuz iki filmden** biri böylece hafızalara kaydediliyor...

Şimdi, ben bir film çekiyorum içimdeki stüdyoda Room With The Çile! Bu filmde işverenlerim başrol oynuyorlar. Hatta o kadar inandırıcı ve akıllara zarar doğaçlamalar yapıyorlar ki, artık senaryodan çıktık. Kostümcü kaçtı. Textler yırtıldı. Kameraman haldır haldır koşmaktan telef olup, salonun köşesine sabitlendi...

Nazmi Hocam beni Kapadokya'daki çile odasına tıkamadı - pardon girmeye ikna edemedi diyelim - ama bakınız ben kendi çile odama gönül rızamla gelip yerleştim. Oh olsun bana değil mi? Bir yanım durumu alaya alıp, gelecek ay tarihi yarım adada başlayacağım işin hayallerini kurarken ve dergiye yetişecek yazı için harıl harıl çalışırken, diğer parçam bu çile odasının bana fısıldadıklarına kulak kabartıyor. İçimdeki gürültüyü bastırmaya çalışıyorum ki asıl duymam gerekeni yakalayabileyim. Daima öfkesini zehir zemberek kusan ve bunu engelleme zahmetine katlanmayan ben, şimdi susuyorum. Susmak kabullenişten mi dersiniz? Henüz değil. Susmak biraz sınırları görme arzusundan, biraz da başrol oyuncusundan rol çalmak için. Onu küçümsemek için. Yok saydığın yok olur. Ben buna inanırım.

Külkedisi, "paramız var Elvanus terk et şu b.ktan mekanı" diyor dün gece. Aslında haklı. Ama aslında haksız. Aslında haklı da haksız da yok. İyi ve kötü olmadığı gibi. Bakınız, aksam maksak ama olmak yolunda biriyim artık:))

Bu odada üç gün daha kalacağım. Elbette ölmeyeceğim. Duvarların fısıldadığı şeyleri duymak istiyorum. Kararlıyım. Benim susarak yapmaya çalıştığım şeye bedenimin vereceği tepkileri izlemek istiyorum. Bakalım baş ağrısı ve el titremesi yerini kusma nöbetlerine bırakacak mı?

Öfke, midede tutmak istemediğiniz kötü bir yemek gibidir diyor bir bilge. Kusmak istersiniz. Şimdi, ağzım kusmuk dolu duruyorum. Öfkemi kusmamayı başardım. Şükür. Ama bir sonraki adıma geçebilecek miyim bakalım? Acaba birinin üzerine kusmadan ve kendi bedenimi hasta etmeden onu içimden çıkartabilecek miyim? İçeride kalan öfke hastalandırıyor bedeni... Başımın delice ağrıması sırf bu yüzden.

Çile odası, bana öfkemi doğru şekilde zapdedip, doğru yere kusmayı öğretecek. Amma da geç öğreniyor bu zavallı diye düşünenlere canı gönülden katılıyorum. Yine de öğrenmeye yeltenmeden vızıklayanlara fark attığımı atlamayalım lütfen!


*Kendisi benim beşik kertmem olup, uzun yıllar kadim dost kontenjanından ( o zamanlar bol bol dağıttığım bir kontenjan idi ama Tuna'dan sonra sayıyı fazlasıyla düşürdüm) faydalanmış ama sonunda hakkın rahmetine kavuşmuş bir bir.. bilemedimdir.

**Diğeri Angel Heart idi. Tuna getirmişti video kasetini. Hatırlıyorum da, aklım uçmuştu yerinden.

3 yorum:

kelebeklerözgürdür dedi ki...

"olmak yolunda olmak"...bu zaten bütün mesele, varacağım diye zorlama kendini, bak yol uzun ve güzel...yaşadıklarına bu bakış bile, kat ettiğin yolu anlatması bakımından, değerli...yollar, adımlar, fırtınalar, çamurda debelenmeler, çiçek kokuları, kuş sesleri ve dalgalar...bütün bunlar hep olacak sevgili rapunzel...belki sen de "unutma noktası" bulursun kendine, veya çok daha iyi çözümler...öfkene...böylece bedenini de sıyırırsın bir gün gelir bu çalkantıdan...

çile odası - II ye geçmeden bir yaz tatili molası versek diyorum hayata :) biraz güç toplasak....

Fortunata dedi ki...

Sevgili ve hatta pek çok sevgili Külkedisi, Yol uzun biliyorum. Hatırlarsan Celalettin Dede'de bunu söylemişti. Kulağıma küpe alacağım bir tane ki, daima bu cümleyi anımsayayım.
Çile odası II yazıldı bile. Şimdi Bhagavad Gita okumasına başlıyorum:)) Ama tatile asla hayır demem. Bu akşam bir deneme yapalım bence:))

Adsız dedi ki...

angel heart ı ankarada üniversitede okurken izlemiştim.hemen mikey rourke nın kolları katlanan buruşuk ceketinden alıp,kulağıma küpe taktırmıştım.bi haftada 5-6 tane kız gelip çıkma teklif etmişti.yazın sıcağında karizma bozulmasın diye ceketle dolaşıp durmuştum..ahh ahh ne günlerdi.