Günaydın,
Dünya'nın en güzel şehirlerinden birinde ve yine bana göre bu şehre en çok yakışan iki mevsimden birini yaşıyoruz. Çünkü İstanbul denizin ve ağaçların renkleriyle başkalaşıyor, güzelleşiyor.
Sarmaşık nihayet beklenen efsane renklere büründü. İçindeki kuşların sesini hem Theo, hem de ben çok seviyoruz. Evimizin neşesi onlar. Hava derseniz, tatlı bir uçuk mavisi var göğün ve güneşli.
Kahvemiz, yumuşak müziğimiz ve güne başlayacak sağlığımız var çok şükür. Bugün arabanın park sensörü işiyle ilgileneceğim. Burhan müsait olursa parkta yürüyüş yaparız. Belki Şule Gürbüz'ün yeni kitabına başlarım. Başka da işim yok gibi. Ha, yazlık pikeleri yıkayacaktım, belki onları yıkayıp kaldırırım.
Bir kişilik yaşamda bile, ki benim ki aslında Theo ve sokaktakilerle birlikte kesinlikle çok daha kalabalık, her zaman toparlanması gereken odalar, yetişmesi gereken ödemeler, alış veriş ve araya sıkışan işler oluyor. Galiba hayat böyle bir şeymiş. Keşke daha önce anlatılsaydı beklentisiz kalmamız ve olanla, gerçekleşenin içinde anın, akışın tadını çıkartmak dışında şansımız olmadığı. Eğer bunu erken yaşlarda kavrayabilmiş olsaydım ne umutsuzluğa kapılırdım, ne de oldurmak için uğraşırdım. Çok daha gerçekçi bir noktada kalabilirdim.
Mevsim diyorduk, sonbaharı severim. İnsanı yaratıcı kılar, renkler sıcaktır. Kahveler, kırmızı şaraplar, zencefil, balkabağı anlam kazanır. Rengarenk battaniyeler evin her köşesini şenlendirir. Ah kasımpatılar, onlar tüm evi sarar... Yeniden sabahlık giyilmeye başlanır. Velhasıl her mevsim gibi kendi güzelliğiyle gelir sonbahar.
Benim hayatımda bol seyahatli olacak. Bu ay iki kez kısa süreli İstanbul dışına çıkmam gerekecek. İsis'in sağlığıyla ilgilenmem ve Nefes'in ders programını da yazmam lazım. Ah bu arada iyi bir hocayla haftada bir kez stres yönetimi üzerine online çalışmaya katılıyorum. Kendi derslerim için hala tercih etmesem de online işlere ısınmam gerektiğini biliyorum.
Çok güzel bir hafta sonu olsun hepimize.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder