Olmak, bilmek, öğrenmek, uyanmak... Fiil mi? Heryere çekilebilen bu fiilleri neden içime çekip onlara hükmedemiyorum? Hani ben ol dersem olacak, bildim desem bilecek, gözümü açınca uyanacaktım?
Olmuyor. Oldurmaya çalışmanın manasızlığı artık gözüme batmayı bıraktı, gözümü oyuyor.
Durmak, damıtmak, hasat etmek kelimeleri dönüyor içimde. Belki o dönüştendir mide bulantım. Belki de yaşadıklarımın hazımsızlığındandır.
Nicedir, ama uzun bir nicedir ilişkilerim beni doyurmaz oldu. Ruhumun açlığına çare bulamaz, bedenimi oradan şuraya sürükler oldum. Yoruldum. Sıkıldım. Bıraktım. Vazgeçtim sandım. Eksik kaldım.
Haksızlığa sessiz kalınmasından, hiç düşülmemiş gibi kalkılmasından, "ah ya, geçmiş olsun" cümlesine erinilmesinden sıkıldım. Halden anlamayan, hali tavrı paralel evrende kalan en yakınlarımla mesafelenmek zorunda kaldım.
Ne kendimi olanı olduğu haliyle kabule ikna edebildim, ne onları. Neredeyse bırakmanın tek çare olduğuna iknayım.
Ve bu sabah öğrendim ki KÜN Arapçada "ol" iken eski Türkçe'de "gün" imiş, "güneş ışığı" imiş. Tevekkeli değil boşuna uğraşmışım oldurmaya....
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder