İçinde olduğumuz yılı, yıldızı bilsem ne fayda bilmesem ne? Dünya gezegenindeyiz, sene ikibin yirmi dört. Elli bir yaşındayım ve ne geldiğim yeri anımsıyorum, ne de gideceğim yer hakkında fikrim var. İnkar edenden de, Kadıköy tarif edercesine öte alem anlatandan da bunaldım. Çok bileni beğenmeyip kibre düştü diye kınarken, az bilene zerre tahammül edemiyorum. Zaman ve merhamet konularına ciddi takıntılıyım. En hazin olanı da zihnimin beni ele geçiren sohbetlerine dair yenilgisi kabullenilmiş savaşlarım var.
Eskiden kızıl saçlıydım, şimdi beyaz. Bilmem içinde olduğum alemi, içimdeki hali nasıl anlatsam. O kadar alışmışız ki kabuktan başlamaya, dışarı odaklanmaya, şimdilerde çok istesem de içime doğru yürüyemiyorum. Fakat hayal ediyorum... Bir sabah kalmışım ve alıp başımı gitmişim. Neden başımı alıp gidiyorum? Çünkü başımı ben, kendimi düşüncelerim sanıyorum. İnsan neden alıp başını gider? Neden alıp kalbini gitmez? Aslında öyle yapmak istiyorum, o halde; bir sabah kalkıp, alıp kalbimi gitmek istiyorum ezberimden. Peki niye yapamıyorum? Çünkü sabah kalkmak kısmı tamam da benim kalbim nerede, hadi buldum, aldım, benimle gelmeye ikna ettim diyelim, güvenebilir miyim ona, o ve ben bu işi kotarabilir miyiz bir türlü ikna olamıyorum. Yine de istiyorum; bir sabah alıp kalbimi gitmek istiyorum buralardan.
Çok istiyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder