12 Şubat 2012 Pazar

BÜYÜMEK...

Ölümsüz olmak istemezdim. Bunun beni zaman zaman olduğumdan daha umutsuz yapacağını seziyorum. Sevdiklerimin ölümünü izlemek ve gittikçe manasını kaybeden bir dünyada devam etmek. Günden güne ıssızlaşmak. Bazen düşünüyorum, gerçekten mi manasız bu hayat? Yoksa ben uzun ve sonu gelmez bir depresyon sürecinde miyim? Elbette emin değilim. Emin olduğum herşey bi tarafımda patlamışken nasıl emin olacakmışım ki?
Etrafımda iyi ve kötü şeyler o kadar iç içe, anlatılamaz... İhanetler, boşanmalar, dost kazıkları, dedikodular. Ve aynı anda yeni tanışıklıklar, umut veren toplantılar ve planlar. Şükürler olsun ki hala gidilecek ülkeler, okunacak kitaplar var.
İnsana verilmiş en büyük ceza öleceğini bilerek yaşaması. Er geç elimden alınacak bir hayatta zengin olsam ne olur, fakir olsam ne olur? Bütün ihtiyacım yemek ve barınmaksa eğer neden gidip güzel bir köye yerleşmiyorum ki? Bu çaba neden?
Bir bilgisayar oyunu kadar yalanız aslında. Kıyafetler, mücevherler, arabalar, tüm eşyalar, teknolojik aletler... gerçekten mutlu ediyor mu? Etmiyor... Hepsi modern/yalnız insanın oyuncakları. Küçükken oynadığımız oyuncakların yetişkinler için üretilmiş çeşitleri bunlar... Bol oyuncaklı ama oyun oynamayı unutmuş çocuklarız hepimiz. İçimizden çok azı büyümeyi başarmış. Hemen hemen hepimiz hala çocukluktayız. Büyümüş bedenlerde mini minnacık çocuklar! Tedavisi mümkün ama göz ardı edilen hayatlar...
Büyümeyi sevmedim. Seveni de pek görmedim. Sabah sabah sızlandığıma göre besbelli ben de büyüyemedim!

Hiç yorum yok: