12 Ağustos 2011 Cuma

TİBET

Tibet'e gidiş tarihi belli oldu. Süper Prenses'in sağlığı izin verirse 2012 yılında oradayız inşallah. Bu Tibet meselesi nedense ben yogaya başladığımdan beri gündemdedir. Hatta öncesinde de hiç unutmam, sanırım sene 1998, Madam Simone için bir ev hediyesi arıyorum; çaya davetliyim ve bu güngörmüş kadına acaba ne götürsem memnun olur diye kıvranıyorum. Aradım, taradım bir şey bulamadım! O zamanlar Bodrum'da sadece Palmiye Pastanesi, Yunuslar Fırın ve Vittoria var. E kadın yaşlı zaten, pasta da alınmaz ki! Çiçekçi mi? Nerede.....
Neyse, Oasis'de çaresiz bir halde dolaşırken Feridun Abi ile karşılaştık. O zamanlar Oasis ondan sorulurdu. Beni hediyelik eşya satan bir mağazaya götürdü. İçeride indirim de vardı. Malum yaz sonu... Eşyalara baktım, etrafın kalabalığından gözüme çarpan bir şey olmadı. Ama dur dur, bir çerçeve var orada; ince ince işlenmiş, dokuz kat gofrete benzeyen, ama üzeri üçgen çatılı bir tapınak gibi! Vay be, kim yapmış bunu? Hangi deli?
Dükkanın sahibi anlatıyor. Bir deli değil, Tibet'deki tapınaklardan birinde rahipler yapmış. Arkasında tapınağın mühürü varmış. Bakıyorum, sahiden bir mühür var. E rahipler mi yapmış bilemem ama normal birinin yapmadığı kesin! İnsan bundan bir tane yapayım derken günler geçer!
Neyse çerçeveden iki tane alıyorum; biri kendime, diğer Madam Simone için.
Dur , dur, benim Tibet maceram daha da eski aslında. Tabii ya, benim ilk aşkımın ismi Tibet! İlkokulda arkasından koştuğum çocuk! Ah ya unutulur mu hiç? Kocaman simsiyah patlak gözleri ve kuzguni siyah saçları vardı. Kalın dudaklı ve epeyce kısa boyluydu. Yüzü hiç gülmezdi. Gülünce neye benzediğini hiç öğrenemedim!
İşte taaa o zamanlardan bir "Tibet" durumu mevcuttur hayatımda. Aklıma gelmişken yazayım dedeim:)
E ne yapıyoruz bu durumda? Gidip yeni hikayeler arıyoruz Tibet yollarında di mi?

7 yorum:

guguk kuşu dedi ki...

birine hediye alırken karşımdaki kişinin zevkini düşünürüm ama sanırım en sonunda hep kendim için çok beğendiğim bir şeyi seçerim. ben bunun bencillik değil one verdiğim değer olduğunu düşünüyorum (iyi savunma mekanizması dimi) tabi o şeyi o kadar beğenince "yav bu benim de olmalı ama" deyip kendimi tutamaz hemen kendime de alırım aynısından...

Fortunata dedi ki...

Kulübe hoşgeldiniz:)))

guguk kuşu dedi ki...

Türkiyeyi gezmek dışında en çok görmek istediğim yerdir tibet ve çin...ben böcük yemeyi de severim zaten. ancak sanırım benimki hep hayal kalacak. çünkü öyle ben bigün kesin tibete gidicem denerek tibete gidilmeyeceğini, bazı şeylerin en azından şimdilik boş hayaller olduğuna inanacak yaşa geldim sanırım. tibete gitmek için, gidebilecek olmak için en azından, hayatınızın yavaş yavaş, veya çabucacık tibete gitme frekansına, moduna girmesi gerekir, sizin hayatınız buna uygun hale gelir, düşünce tarzınız, etrafınızdaki insanlar, vs, vs......sonra hatta unutur gidersiniz hayalinizi ama birgün bir bakmışsınız elinizde tibete uçak bileti, havaalanındasınız...hani senin bir günün sözün vardı yine, ne zaman olacak ne zaman olacak diye...şarap olunca, O olunca...
hani beğendiğiniz bir insan vardır fiziksel olarak, onun gibi giyinince sizinde onun gibi görüneceğinizi sanırsınız ya, bu illüzyon işte, tibete gitme hayali için belki de öncesinde eşinizden vazgeçmeniz gerekir, ya da bir yıl boyunca hiç kıyafet, ayakkabı almamanız...ama bunu gerçekten istiyorsanız, eşinizi o gece kapının önüne koyarsınız.....

guguk kuşu dedi ki...

birgün seninle fiziksel olarak da aynı klübde olmayı gerçekten çok isterdim, tibete gitmekten bile daha çok.....hadi fortunata müsaitsen öğlen bir cafeye gidip, kahve içip, falling love at coffe shopu dinleyelim mi diyebilmeyi, kimbilir neden olmasın.....
neden böyledir ki hep, yüreğini anlayabildiğin insanlar erişilmez olurlar kiiiii

sufi dedi ki...

Bu gidiş "Tibet'te 7 yıl"a dönüşmez inşaallah.Dikkat et çay bardağında sakın bir yudum çay bırakma. Ama geri dönmek istersen bırak, ev sahibi saklarsa o bardağını tekrar gidersin bizleri de götürürsün yeniden belki sevgiler.tontini.

Fortunata dedi ki...

Of Guguk kuşu, korkuttun beni:)) Hele ki bu kadar boğulduğum, onlarca söz verip, "yaw ben nasıl evet dedim onca şeye diye" kendimi didiklediğim bir günde! kaçmama çeyrek kaldı. Gerçi kapının önüne koyacak bir kocam yok ama ruhum bedenimi ele geçirip, onu kapıya koyacak yakında ve ben böylece Tibet'e uçacağım!

Fortunata dedi ki...

Sufi, bardak meselesi Cahil Perileri hatırlattı. Orada da bardak kırılmazsa sevdiğin döner diyordu ya... Demek ki likit tüketirken dikkat etmek lazım, her kültürde bir mana... Oy oy.. Bakarsın hep beraber gideriz?