Her Pazar olduğu gibi yine ev halkından erken uyandım. Kahve yapmak için makinenin düğmesine bastım. Banyoya gidip yüzümü yıkadım ve salondaki balkonun kapısını açıp, yağmura gülümsedim.Tabii benim bu davranışım karşı balkonda kahvaltı eden amca tarafından Sevgi Hanım'ın kızı sıyırdı diye yorumlanmıştır ya, neyse. Nasıl olsa alıştılar artık diye düşünüp, umursamadım.
Şimdi Külkedisi'nden haber bekliyorum, bugün Tibet egzersizlerine başlayacağız. İyi geleceğine karar verdik oy birliğiyle. Londra'dayken denediğimde bana gerçekten iyi gelmişti. Gerçi orada bana herşey ve herkes iyi gelmişti... Hava, müzik, okul, şarap, Baltık Denizi kıyısından bir aşk...
Of of diyerekten, hatırlamanın gazabından sıyrılıp başka bloglara göz gezdirmeye başladım. Meğer ne çok insan yazmakta bulmuş kurtuluşu. Ben de hepsi barlarda, spor salonlarında, caddelerde sanıyordum. İçime su serpildi! İyi ki varlar ve iyi ki yazıyorlar.
Aralarından biri aşk ve aşkın sihirli dokunuşları üzerine yazmış... Benim yaşlarımda bir kadın. Gayet güzel ve makul bir yazıydı. Sadece fikir olarak ilginç geldi. Hem geleneksel olana karşı, hem de hala pembe dizilerdeki aşklara inanıyor. İçimden ona yorum yazmak geldi, "a be arkadaşım bak koskoca insan olmuşsun hala ne yapıyorsun, bi dur" demek istedim. Sonra vazgeçtim. Eğer o hayatının tam ortasında hala prenslere, aşkın sihirli dokunuşu ile herşeyin değişeceğine inanıyorsa, varsın inansın. Ama prensi ve kumdan kaleyi hayal kırıklıkları silip süpürdüğünde üzülmesin... Ya da üzülsün yahu, acıdan kaça kaça taş gibi oldu herkes. Üzülsün. Hatta dilerim tez zamanda üzülsün! üzülebilsin yeniden...
Unutmadan, aynı kadın eski sevgililerinden birinin ardından olumsuz laflar etti diye eleştirilmiş. Yani ona, sen Mevlana'dan ve hoşgörüden bahsederken nasıl olup adamın ardından böyle laflar ediyorsun vs vs demişler. Eder tabii, en doğal hakkı. Adam eşşek ise kız ne yapsın? Yalan mı söylesin? Onu payelendirip göklere mi çıkartsın. Eşşekmiş işte, O da eşşek demiş. Eminim Mevlana da aynısını yapardı! Ayrıca her eski sevgilinin ardından verip veriştirmiyoruz. Bunu atlamayalım lütfen. Hatta ben kendi adıma bazılarına minnettarım; hayal dünyamın perdelerini yırtıp, zihnimi başka bir boyuta taşıdıkları için! Sayelerinde Mevlayı bulmama az kaldı!
Neyse, konuyu dağıtmayalım, Pilatescadısı durmadan acıdan zevk almak üzerine cümleler kuruyor. Ebru'nun dediği gibi her dersin en az 40 dakikası acılı! Ama sanırım haklı, yani acının* vücut direncini arttırdığı bir gerçek. Belki ruhu da güçlendiriyordur? Aaa belki her denemenin bir öncekine göre daha az acı vermesinin sebebi, yüreğin buzlarının geç çözülmesi ya da çözülememesi değil, ruhun hayal kırıklıklarına karşı güçlenmesidir? Of bilemedim, burada tıkandım, Pilatescadısı anlatıversin lütfen ama eğitici ve de öğretici kısa cümlelerle olsun:))
Şimdi kendimi bu güzel Pazar gününde odamı toplamaya; çekmecelerimi düzenleyip, sağlık sigortası ve benzeri kağıtları tasnif etmeye adayacağım. Daraldıkça çıkıp nefes alacağım balkonda. Nasıl olsa yelkene çıkma işi yalan oldu, kimse yağmurda yelken açmak istemeyecektir haklı olarak! Havaya bak Ateş kardeşim, talihsiz bedevi gibiyiz! Ne olurdu sanki akşama kadar yağmasaydı... Neyse, bizde bol bol kahve içeriz.
*Bu konuda bir doktora danışmak lazım. Yani bazı dergilerde zaman zaman acı yemenin bağışıklık sistemini güçlendirdiğini okuyorum. Ya da spor yapmanın verdiği haz/acı ruhsal olarak da güçlendiriyor diyor eğitmenler ama bir bilimsel yazı olmalı... Jale'ciğim, yazsana bir tane.
4 yorum:
:)) erkeklerin, başka bir erkek hakkına konuşulduğunda üstlerine alınıp, erkekliklerine laf yemiş gibi hissetmelerini anlayabilmiş değilim.bak sen ne kadar makul yaklaşıyorsun.
En kısa ve bilgilendirici cümleleri kullanarak mı?
Zor be güzelim.
Deneyim.
Beden zorlanınca beyin bunu dengelemek istiyor.
Acının ilacını üretiyor.
Acının ilacı endorfin.
O da bir cins morfin.
Ne çok acı, o kadar çok endorfin.
Yani o da bağımlılık.
Başka serotonin.
O ne?
Sevginin hormonu.
Acı tehlikeye yönelirse ne olur?
Hayatta kalma arzusu tetiklenir.
O nedir?
Adrenalin.
Arenalin nedir? Heyecan.
Eh bir kaldı oksitosin...
Biz pelvisi kullanıyor muyuz? Evet kullanıyoruz. Napıyoruz?..
Lokma tatlısııı,
çiş tutma,
asansöööör...
Göz döndürmeeee,
göz kırpma...sabun kaçmama hareketi..
Hatta özel o gözlerimizi miyop ,hipermetrop,şaşı ve astiğmat bile yapıyoruz.
Pelvic hareketler neyi salgılatır?
Oksitosin..
Peki orgazmda hangi hormonlar tavan yapar?
Orgazm Borsasında Oksitosin, Adrenalin, Endorfin, Serotonin senetleri tavan yapar...
Pilates sırasında, pardon...
Benim pilatesim sırasında hangi hormonlar vardı?
Endorfiiin, serotoniiin, oksitosiiin, adrenalin...
Neymiş?
Sex=pilates
Pilates=sex
Hangi Pilates?
Pilates Cadısının Pilatesi... Pilates Cadısı kim?
Tabi ki ben?
Yani biz ne yaşıyoruz aslında?
Orgazm...
Kısa mı?
öpeyim mi?:)))
Arzu Pınar,
Ben giderek korkmaya başladım, baksana sonunda sadece kadınların ve üç beş zeki adamın( onlarda ne kadar samimiler ne kadar oyun içinde oyun seviyorlar hala bilemedim ya... Neyse )anladığı bir dilde iletişim kurar hale geldik. Yazı üzerinden tanışıklık çok zevkliymiş. Bloguma uğramana çok sevindim.
Pilatescadısı,
Yaz dedim, dağıttın ortalığı. Şimdi herkes bizim sınıfı sapık sanacak ya da file çoraplarla ders yaptığımızı!! Ah ya, ya sınıflar ağzına kadar dolar ve havasız kalırsak:)))
hey bebeğim, sınıflar dolarsa biz de duvarları yıkarız... :))
Yorum Gönder