Günaydın,
Biraz geç bir günaydın oldu yazı alemine ama aslında ben çoktan uyandım, aydım:) Hatta kahvemi içtim, yürüyüşe gittim falan filan.
Bu sabah konumuz merhamet. Biliyorsunuz dayım hasta. Üstelik o en sevimsiz hastalıktan. Mümkün olduğunca destek olmak ve yardım etmek için elimden gelen, aklımın yettiği ne varsa yaptım, yapıyorum. Yaşamak isteyen birinin ölüme an be an yaklaşıyor olması gerçekten çok trajik. Daha üzücü olan ise bu hikayeden kendi payımı ağır bir şekilde alıyor olmam.
Dayım kötü biri değil. Herkes gibi kendine has huysuzlukları, doğruları ve yanlışları olan bir adam. Ortak noktamız ise yaşama sevincimizin azalmış olması ve merhametsizliğimiz.... Yanlış duymadınız merhametsiziz biz, ikimiz.
Dayım yardımsever biridir. Dışarıdan bakınca pek umursamaz gibi görünse de aslında kimseden elinden gelen yardımı esirgemez. Fakat benim onunla ilgili başka bir gözlemim daha var... İnadı ve kendine merhametsizliği. Müthiş bir müzik sevdalısıydı benim dayım. Santana, Pink Floyd gibi isimleri ondan öğrenmişimdir. Hatta blogda da yazdığım efsane bir Santana konserimiz bile var dayı yeğen. Bi de nefis yelkencidir. Konuya geç dahil olmuş ama iyi seyir yapmış bir yelkencidir.
Ancak eşinin tekne sevmiyor oluşu, dini vecibelere aşırı kaptırıp evde müzikten bile keyif alınamayan bir ortam yaratışı ile başlayan hikayelerinde dayım kendisinden hiç beklenmeyecek bir yolda yürümeye başladı. Ardından ekonominin cilveleriyle işinden erken emekli oldu ve sanırım aşıların da yardımıyla sona doğru iyiden iyiye ivme kazandı.
Ağır kemoterapi ile ancak bir sene verilen dayım, sıfır kemo ile bir buçuk yıla kadar uzattı ömrünü. Bazen ister istemez merak ediyorum eğer şekerden uzak durup fitoterapistlerin tavsiyeleri doğrultusunda yaşasaydı daha da fazla uzatabilir miydi zamanını? Bilmiyoruz.
Tek bildiğim özellikle son yıllarda hem yakın çevresi hem de bizzat kendi kendine aşırı merhametsiz oluşudur. Bunu itiraf etmesi de ayrı bir can acıtıcı konu... Seçimleri tüm aile tarafından eleştirildi... Madde ve mana arasında sıkıştı... Hayatın tadı diye algıladığı şey gerçekten ona zevk veriyor muydu? Hiç emin değilim.
Bütün bu gözlemler nesnellikten uzak ve külliyen hatalı da olabilir. Ama bildiğim şu ki etrafın ne yaptığını veya yapmadığını kontrol etme şansımız hiç yok. Fakat bizim kendimize be ettiğimizi kontrol şansımız hep var. İşin güzel tarafı her an bu uyanma için müsait.
Ben neden takılıyordum bu kadar merhamet işine? Neden hep gözüme batıyor insanların zalimliği? Çünkü ben, bana en büyük zarar veren asıl zalimim. Ben kendime merhamet etmediğimden dış dünyanın merhametsizliğine bu kadar takılıyorum. Kontrol gücüm olan yeri bırakıp, benim dışımda gelişene odaklanarak kurban kostümü giymek işime geliyor.
İnsan ne manyak bir sistem!
O halde kendimize başta olmak üzere tüm canlara merhamet ettiğimiz samimi, içtenlikli bayramlara diyelim:)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder