Selma ve Eif'e...
Bu nefis Nisan yağmuruna eşlik eden lezzetli kahvemin sponsorlarına.
Banka, devlet dairesi, tapu ve noter gibi kurumlarda hepimiz defalarca imzalamışızdır bu kağıtlardan. İmzalamaya imzalamışızdır da sahiden herhangi birini okuduk, anladık mı? Sanmıyorum. Sadece o an süregelen işlemler hızlıca bitsin diye yarım yamalak bakıp imzayı çakmışızdır. Yalan yok, ben hep böyle yaptım; okumadım, okuduysam bile anlamadım, hatta bazen yanımdakine dönüp "bi okur musun" bile dedim. Ama günün sonunda altına imzayı atan bendim.
Yaşam boyu ortaya koyduğumuz tavır da bu üzerinde durmaya değmezmiş gibi görünen onlarca kağıda verdiğimiz tepkiyle neredeyse birebir aynı. Okuyor, anlamıyor, yaşıyor, pay çıkartmıyor fakat yine de altına imzalarımızı atıyor, ben buradaydım, bütün bunlara rızam vardı diyoruz. Saçmalığın daniskası olsa da gerçek bu!
Gezegendeki pek çok ruh ellerinden gelseydi eminim birilerine döner ve "benim için yaşar mısın lütfen?" derlerdi. Çünkü kendi hayatımızın, bize bu beden ve bu bilinçte verilen tek şansımızın sorumluluğunu almaktan afedersiniz it gibi korkuyoruz. Neredeyse tüm yaşamı korkularımız ve o korkuları yüreğimize salanlar yönetiyor. Bize alttan alttan bazen de aleni olarak şu mesajlar veriliyor: aç kalırsın, yalnız kalırsın, kabul görmezsin, silinip gidersin, evsiz, aşksız, çocuksuz, dostsuz olursun.....
Seç, beğen senin olsun. İster misin? Elbette istemezsin. Zaten şükürler olsun ki tek seçeneğimiz bu değil..
Ormanda öğrendiğim en güzel şey ne biliyor musun? Şu hayatta seçmen gereken tek şey kendinsin. Senin isteklerin, arzuların, hayallerin. İnsan ne istediğinden emin olduğunda onu kimse korkutamıyor. Korkunun bizi ele geçiremediği tek yer ne istediğimize karar verdiğimiz yer. Herkes beden ödüyor, tüm canlılık yaşamın getirdikleriyle yüzleşiyor ve insan bundan muaf değil. Unutma ki hayatın kışından bir sıcak soba uğruna kaçmak, beraberinde baharın coşkusunu da silip süpürüyor. Sonsuz güzellikteki bahara kavuşmanın, ılık esen, yakmayan ve üşütmeyen rüzgarın, onun taşıdığı binbir çiçek kokusunun hazzını alabilmenin bedeli üşümek. Üşümek, sobalı evden çıkmak demek. Al ceketini, konfor alanından çık! Sen çık ki seni hareketsiz bırakan sözde canavarlar da yatağın altından çıksın!
Hepiniz duymuşsunuzdur annem evlen dedi evlendim, babam doktor ol dedi oldum, kocam çalışma dedi, çocuklarımı büyüttüm.... Etrafımızdaki hemen hemen herkesin üzerine kuluçkaya yattığı en az bir tane hazin öyküsü vardır. Benim de var. sanırım ilk adım hazin veya değil, öğretilmiş öyküyü bırakmak. Ne olduysa oldu, korktun, zayıftın veya manipüle edilmiştin. Önemi yok. Şimdi ne oluyor? Bundan sonra neler olacak? Artık kendin yazacak ve okuyacak mısın hayatını, anlayacak, yaşadıklarına anlam yüklemeden seyredecek ve olduğun yerden memnuniyet duyacak mısın?
Hepimiz gideceğiz. Musalla taşlarına uzanmış bedenlerimiz de bu yaşamdan geçtiğimize dair imzalarımız olacak. Soru şu ki yaşamış, anlamış ve imzalamış mı olacağız yoksa korku dolu konforlu bir yaşamda konuk oyuncu olmuş ve şurayı imzalayın lütfen denilen yere kefeni serecek miyiz? Bu bir seçim. Yazılana eyvallah demek veya oturup yazmak bir seçim ve her seçim gibi getirdikleri, götürdükleri var.
Elli yaş insanın etrafından değil, kendinden hesap sorma yaşı olmalı.Bende öyle oldu. Düz çizgiler çizdiğimiz defter çoktan tarihe karıştı. Artık ne emekliyoruz, ne de heceliyoruz. Burası istediğini giyme, ne diliyorsan onu yeme içme yeri. Korksak da korkmasak da olması gereken olacak. O kış gelecek, o parmaklar üşüyecek. Ama sonrası vallahi de bahar billahi de bahar.
Ben bu kışa nasıl dayandım biliyor musunuz? Ben görsem de görmesem de o baharın geleceğinden emin olarak. İşte geldi. Şimdi kendime diyorum ki yaşa Elvan, kışı yaşadın, baharı da yaşa. Kendi öykünü yaz. İmzala.
2 yorum:
"Birbirimizin iyiliğini istemeye mecburuz" diyordu okuduğum kitabın yazarı. Sarıldım çok uzaklardan ama bir o kadar da yakından. Ruhuma şifa olan yazını da aldim ayri bir yere koydum 💙🌷 .
Cok haklısın kendimizin ve birbirimizin iyiliğini istemek gereklilik:) Bende bunu not ettim.
Yorum Gönder