Beyaz Geceler kısacık ama çarpıcı bir kitaptır. Okuduğumda on beş yaşındaydım. O zaman bu zaman Rusya'yı merak ederim. Özellikle de Petersburg ve Ural Altay Dağlarını.
Dün gece eski sevgilimle birer bavul hazırlamış Rusya'ya gidiyorduk. Sebep? Bilmiyorum.
Bir an yan yana bavullarımızı gördüm, sonra havada süzülüyorduk. Uçuyorduk! Uçak seyahatinden ziyade zaman yolcusu gibiydik. Aşağıdaki arazide aslanlar, kaplanlar, zürafalar geziniyordu. Bizde hafif bir rüzgar eşliğinde onları seyrediyorduk. Bütün hayvanlar çiftti. İyi de neden Afrika üzerinden gidiyorduk? Yoksa coğrafya bilmiyor muyduk? Bizim ilişkimizde, daha doğrusu ilişkisizliğimizde de her ayrıntı gayet absürd olduğuna göre neden rüyam makul olsundu ki? Besbelli bir araya gelişimiz rüyada bile akıl karı değildi.
Sonrası karman çorman. Ulaştığımız yer bir araştırma merkezi. Besinle ilgili bir iş yapılıyor. Bir süper marketin ürünleri için sanırım. İkimiz de orada kalıyoruz. Aynı odada ve aynı yatakta. Ama sırt sırta uyuyoruz. Rüya o an birkaç dakikalığına gerçek oluyor ve ben içimden konuşuyorum: "zaten birbirimize yabancıyız, neden yüz yüze uyuyalım ki!" diyorum.
Velhasıl artık nasıl bir ruh durumuyla yatağa girdiysem, hayatta halledip kenara koyamadığım mevzuyu rüyamda anlamlandırmaya gayret edip, izlediğim bilim kurgu filmleri ve gelecek kaygılarımla kolaj yapmışım! Üst komşunun köpeklerinin ağlama sesi ile uyandım.
İnsan zihni ne garip işliyor. Pek çok sembol vardı rüyamda. Kulağımdaki küpeler, kuzenim elindeki altın balık, annemin eski eşinin elinde bir fileyle güle oynaya gelmesi, annem ve kardeşimin fotoğraflarını çekiyor oluşum...
Hayatın mucizelerini, bilinmezlerini çok ilginç buluyorum. Hayırlara vesile olsun diyelim Afrika üzerinden Rusya seyahatim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder