THERE IS ALWAYS HOPE!
İşimi çok seviyorum. Arkeoloji yaparken de mutluydum ve elbette bir parçam hep arkeolog olarak kalacak ama şimdi beni en güzel şekilde biçimlendiren, ruhumu, aklımı, bedenimi ortaya koymama, varlığıma sahip çıkmama destek olan, tam da yapmam gereken işi yapıyorum. Arkeolog olarak devam etseydim, muhtemelen asla tatmin olmayacağım ve kendimi bulmama zerre kadar yaramayacak dış dünya mücadelelerinde kaybolacaktım. Ya alkol ve antidepresanlarla tel tel saçlarımı dökecektim ya da zorla sokuşturdukları kalıplara er geç eyvallah diyecektim...
Şimdi, tam da şu zeminde tüm bunlardan azadım! Kendimi seçtim ben. Arkeolog olarak tüm becerimi ruhumu ararken kullandım. İnce aletle çalıştım, kova kova toprak kaldırdım geçmişten. Ne ölüler çıkarttım, ne derinlerden, ne kadar çok boş göğüs kafesini ellerimde tuttum bir bilseniz... Yavaş yavaş derinleştim. Oya gibi işleyerek anlam kattım varlığıma, an be an her deneyimle kutladım varoluşu! Bazen zor anladım "neden?" sorusunun cevabını ama sonunda hep şenlik vardı iç sularımda.
Derin uykudan uyanmış taze filiz gibi hayat dolu hissediyorum. Tabii baharı bekleyeceğim, elbette ha dediğinde çiçeklenmeyeceğim. Fakat ne önemi var? Acele etmeden, hatta bazen tembellikte kaybolarak kendi varlığımda köklenirken keyifli hissediyorum. Ayrık otlarıyla halleşip, topraklanıyorum.
Henüz boynum bükük, başım ağır. Doğru mevsimi, güneşi bekliyorum ben. Her sabah hayatın tüm olasılıklarına günaydın diyerek uyanıyorum. Karanlığı delen ışığa bi öpücük de benden gidiyor ve hala içebiliyorken, keyifle içiyorum kahvemi.
Karşımdaki matta her kim olursa olsun, yüzünü tam yüzümün karşısına, kalbini yanıma alıyorum. İçinden geçtiğimiz bu meşakkatli yolculukta umut istiyor insanlar. Umut veremem, sırf rahat etsinler diye her şey yolunda diyemem. Fakat şunu garanti edebilirim; an be an birlikte yaratıyoruz geleceği. İstediğimiz olasılığı gerçeğimiz kılabiliriz.
Her saniye, her kelimemiz, her bakışımız geleceğe bir mesaj. Bu yüzden, sadece bu nedenle, hayat ne kadar zor olursa olsun, işler ne kadar karışırsa karışsın, değişmek, dönüşmek için her saniye, her bakış, her günaydın fırsattır!
Pollyanna olmayın. Sakın. Hiç istemem. Sarkacın en sevimsiz, en saçma yeridir. Ama umudu avucunuzda bir kelebek tutar gibi tutun, fazla sıkmadan, esir kılmadan. Neşeli şarkılar dinleyin, aşkla sevişin, afiyetle yemek yiyin ve her yudumunda bu bana şifadır diyerek için suyu.
Gerisi bütüne emanet.
Burası dev bir terminal, er geç gideceğiz başka istasyonlara. Şefkatli kalın. Aceleci, telaşlı, yorgunluk ve öfkeden şiddet diline düşmüş birileri elbet gelip omuz atacaklar size. Valizleriyle çarpacak, ayağınızın üzerinden geçecekler. Şaşırmayın. Onlara kızmayın, merhamet edin. Kör birine kızılır mı hiç?
Evet son sürat savruluyoruz bu virajda. En sevdikleriniz ve hiç tanımadıklarınızla aynı otobüste olduğunuzu unutmayın. Sakın kasmayın kendinizi, gevşeyin ve rüzgarın tadını çıkartın.
Her zaman umut var.
Umut hep var.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder