Son yıllarda tüm dünyada ve ülkemizde yükselen, ÖZELLİKLE KADINA, ÇOCUĞA VE EŞCİNSELLERE yönelik şiddet eylemleri sanırım nihayet konuşulacak. Çünkü kaçacak yerimiz kalmadı... Eski dünyanın kapıları bir bir kapanmak zorunda.
Ben belki de şanslıyım dayak yemedim ve şiddete maruz kalmışlığım duygusal şiddetle sınırlıdır. Şiddet uyguladığım da olmuştu ve o da duygusal şiddetti.. Bu anlattıklarım beni kesinlikle mağdur yapar, evet ama masum değilim. Karşımızdaki insana öfkemizi ve kızgınlığımızı kontrol etmemeyi seçerek kelimeleri birer silaha dönüştürmek ve bir canlıya ıstırap vermek kesinlikle şiddettir. Bunu fark etmemi sağlayan son derece sorumsuz ve şahsiyetsiz biri olsa da, "ben şiddete eğilimli miyim?" sorusunun ardını eşelediğimde bambaşka şeylerle karşılaşmama vesile oldu, kendisine minnettarım.
Neyse ki şiddete eğilimli olmadığımı, derdimin bambaşka bir şey olduğunu öğrendim. Ama o soruyu sorarken ve cevabı ararken gerçekten yoruldum. Yeryüzünden yeraltına indiğimiz anlar takdir edersiniz ki hiç kolay olmuyor. İnsanın karanlık yüzü her zaman sürprizlerle dolu. Ama bu uzun bir konu ve TDY anlatırken bahsetmeyi tercih ederim. Bildiğim şu ki şiddete kesinlikle sıcak bakmıyorum, hiçbir türüne.
Bugün yazmak istediğim şiddet ve tacize maruz kalan insanların ıstırabı.
Dediğim gibi fiziksel şiddet değil ama tacizle her kadın gibi karşılaştım. Açıkçası taciz konusunu kadınların hamilelik dönemindeki aşerme hikayeleri gibi uyduruk ve abartılan bir şey zannediyordum. Biraz da erkeklere kapı aralandığı fikrindeydim. Pek çok kadın cinselliğini kullanmayı seviyordu. Bunu defalarca görmüştüm. Yüksek not almak sevdasına hocayı baştan çıkartmaya çalışanlar, kariyer planlaması yaparken patronun zaafını keşfedenler ve sanırım en bozulduğum da akademik dünyadaki yataktan kürsüye yolculuklar olmuştu. İçten içe gittikçe kabaran kadın düşmanlığım erkek egemen dünyanın sakatlıklarına gereksiz empati yapmama sebep oluyordu!.
İşin özü şuydu aslında; benim dişimle tırnağımla kazanmaya çalıştığım şeylerin sırtüstü yatarak elde edilmesi sinirime dokunuyordu.
Konunun diğer tarafına geçmem uzun yıllar sonra mümkün oldu. Yüksek lisans yaparken tez danışmanımın beni öğle yemeğine çıkartarak başlattığı süreç, gün ortası otel lobilerinde buluşmaya dönünce bir aydınlanma yaşadım. Kesinlikle ısrar yoktu ama gözüme sokulan bir ima vardı.
İnsan beyni özellikle güvendiği ve zarar göreceğini hiç hesaplamadığı biri tarafından tacize uğradığında kendini kapatan ve bir sebepten "acaba ben mi sebep oldum? " diyerek suçu paylaşmaya meyilli tuhaf bir mekanizmayı devreye sokuyor. Eşşek gibi dayak yedikten sonra kocasını kışkırttığı için bu dayağı hakettiğini söyleyen pek çok iyi eğitimli kadın görmedik mi? Duymadık mı?
Birden fazla karşılaştığım taciz olaylarında hep güvendiğim insanlar tarafından, gardımı almaya fırsat bulamadan hırpalandım ve o kadar kafam karıştı ki bu hikayenin bana ait bir suç bölümü var mı emin olamadım. Oysa yoktu, şimdi gayet açık görüyorum ki yoktu.
Biliyorsunuz son yaşanan olayda edebiyat dünyası sallandı. Herkesin sevdiği bir kalemden rezil bir özür düştü sosyal medyaya. Şimdi de yepyeni bir soru gündemde, bu rezil varlığı ve işini birbirinden ayırabilir miyiz?
Bence hayır. Üretilen değer ne olursa olsun, aynı zihnin ürünü ve o zihin hasta. Karnınız aç ve en sevdiğiniz yemek sunuluyor diyelim, ama yemek mutfakta değil tuvalette hazırlanmış... Yer misiniz?
Yerseniz de sözüm yok, ama bence bu insanlar dışlanmalı, görmezden gelinmeli ve kendilerini iyileştirmek için bir yol aramak zorunda bırakılmalı. Ne zaman ki daha iyi bir varlığa dönüşmek adına yardım isterler, o vakit de mutlaka el uzatılmalı.
Hata yapmakla ilgili sorun yok, hatayı görmek ve susmak bence çok daha büyük sıkıntı. Suçluyu suça teşvik etmekten beter, alenen suça katılmaktır bu tavır!
Sebebi ne olursa olsun bir başka canlıya ıstırap vermek, korku yaşatmak affı olan bir şey değildir. Hatta bir adım daha ileri giderek bu insanların sırf kolay yoldan sempati toplamak adına hayatlarını sonlandırma denemelerini korkunç buluyorum. İntihar ıstırabı arttırmaktan başka nedir yahu!
İntihara teşebbüs eden kişilere zerre kadar saygı duymam, çünkü bu zayıf ruhlar kolay yoldan huzura ulaşmak ve etraflarındakileri de acıya boğmak niyetiyle yola çıkarlar. İstediklerini elde etmek için son kozdur intihara teşebbüs. Her ne adına olursa olsun onarmak, iyileştirmek ve gerekirse kabulde kalmak için mücadele etmek yerine, en basitinden sıvışmak ve diğerlerini ıstırap içinde bırakmak asla kabul edilemez. Bütün semavi dinler ve elbette budizm de bunu kınar.
En önemli yasa "ahimsa" hatırlansın lütfen. Şiddetsizlik yasası. Ne kendimize, ne de bir başka canlıya hiç bir gerekçeyle şiddet uygulayamayız.
Asıl çabalamamız gereken acıyı, ıstırabı görmek ve kabullenmektir. Hiçbirimizin ne bir hayvanı, ne de bir insanı incitmemizin, acı vermemizin haklı bir sebebi olamaz.
Şiddet eğilimli bir insanın muhatabı olmak asla tercihim değildir. Verdiği hizmet en üst düzeyde bile olsa böyle bir insan ne doktorum olsun isterim, ne öğretmenim, ne de başka bir şeyim.
Gelecek günlerde kadınlar silkinip, kendi taciz hikayelerini paylaşma kararı alırlarsa kesinlikle bu harekete katılıp, kadın, çocuk ve eşcinsellere dair şiddet karşıtı her eylemi tüm kalbimle destekleyeceğimi söylemek isterim.
Sevginin çoğaldığı bir dünyada yaşamak istiyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder