Benim komik bir kardeşim var. Yani vardı. Zira ülkedeki pek çok insan gibi neşesini kaybetti! Oysa eskiden benim hiç beceremediğim bir işi başarır ve hayatı kıçında sallamazdı. Serdar Ortaç'ın şarkılarına yepisyeni yorumlar katar, Demirel aksanıyla Mirkelam olur, ağlarken güldürürdü. Hepsi bitti. Ülkenin de, hayatın da boku çıktı! Daha kibar ifade edilir mi bilmem ama içimden Fırat gibi "bok, çiş kaka!" demek geliyor bugün!
Bana uzun yıllar boyunca neden boşandığımı sorup duranlar oldu. Malum medeni durumumuz etraftaki herkesi çok ilgilendiren bir konudur. Cevap basitti aslında; kocam neşemi çaldı! Olumsuz ruh hali, paraya tapan tavırları, durmadan sahip olmadıklarımıza dair hüzünlenişi, sanki bütün güzel günler geride kalmışçasına dertlenişi beni inanılmaz yıldırdı. Neyse, boşandık bitti. Amma işin özü şu ki, insan bir ülkeden, kardeşten, anadan, dosttan ve en vahimi kendinden boşanamıyor!
Etrafıma baktığımda küçük hayatları özlediğini söyleyen ama büyük hayatlara imrenen bir kitle görüyorum... Yeteri kadar parası olursa dışarıdaki hiçbir kötülüğün kendine dokunamayacağına inanan insanlar. Çocukları için bir gelecek satın alabileceği yanılgısında kulaç atanlar... Daha neler neler...
Senin olmayan çocuğu da öz evladın gibi sevemedikçe dışarıda güzel bir dünya olmayacak kardeşim. Ramazanda baklava börekle beslenirken, komşun aç mı diye düşünmediğin sürece nefsini yenmiş olmayacaksın. Yalancının önde gideni olacaksın sadece!
Kuzenim geçenlerde güzel bir laf etti: "Allah bazen yoklukla değil, varlıkla sınarmış..."
O zaman bu gece fosur fosur uyumadan evvel düşünelim, neyimiz var? Ne kadarını vermeye, paylaşmaya hazırız? Sanal dünyanın paylaşım sayfalarında sadece öfke, itişip kakışma görüyorum. Çözüm odaklı, uzlaştırıcı cümleler karaborsa... Herkes kendinden olmayanı yok etmek derdinde. Neden?
Çok hastalandık da ondan! Neşemizi kaybettik. Neşe gidince sağlık da gitti...Bireyler hastalandıkça toplum büsbütün yataklara düştü.
Şifa vermeyi, şifalanmayı unuttuk. Sağlıklı yiyeceklerin peşine düştük. Spor salonlarının kapısında yatar kalkar olduk. Kıçımızdaki selülitlerle savaşırken, kalbimizin selülitlerini unuttuk!
"Neşeli ol ki, genç kalasın" derdi bir şarkı, oysa çocukların bile ruhu şimdiden ihtiyar.. İnsan yaşam enerjisini geri kazanmadıkça bu bataklıkta daha çoook kulaç atacağız. Hele ki biz, yani gezegenin bu tarafında olanlar, aramızdan biri paçayı kurtaracak gibi olsa onu hemen bataklığın dibine çekeceğiz. Aydınlık ve pırıl pırıl doğu kafasının bir gün böyle bir açmaza düşeceğini kim bilebilirdi?
Bir zamanlar doğudan yükselen ışık, şimdilerde kan kızılı..
3 yorum:
Doğunun da gecesi oluyor. Şansızlığımız bize denk gelmiş olması :)
zaten pek empati yapan bir toplum değildik, iyice bireysellestikçe karşımızdakini, ötekini hiç düşunmez olduk..Aynen bu anlattiklarınızı baskası ile paylaştığımda bana bos bos bakan gözlere ya da "öyle ya napicaksin ?"demelerine de sinir oluyorum.. Duyarsizlasma karşısinda bir yabancilasma yasiyorum sanirim..
Doğunun gecesine de katlanırdık ya, masalları bile aldılar...Elde var insanlık diyemediğimiz yerdeyiz sanki..
Halimiz ne olur bilinmez... Yine de tünelin sonundaki ışık tren olmasa bari diye dua etmeliyiz:)
Yorum Gönder