Kendimi fazla dinliyorum. Ve duyduklarımın çoğundan hoşlanmıyorum. İçeriye konuşmaktan kafam kazan gibi oldu. Susmaktan yoruldum. Gördüklerim ve hissettiklerim karşısında, sadece ve sadece olgun davranmak adına susmaktan çok yoruldum. Belki pek çok insan büyüdüm, olgunlaştım diye seviniyor. Oysa içimde bana hayat veren, can veren ırmaklar kurudu! Dudaklarım öfkeden taş kesildi. Yaşam sevincimin, hayata inancımın yerini derin bir anlamsızlık aldı. İnsan olma yolculuğunda seçtiğim derslere, dostlara bakıyorum da birbirimizi getirdiğimiz viraj öyle pek kolay direksiyon kıvırabileceğim bir yer değil.
Ya arabadan inip tek başıma yürüyeceğim, ya da "sıkı tutunun!" bile demeden gaza basacağım. Tutunan ve dayananlarla devam edip, yola savurduklarıma veda bile etmeyeceğim... Peki ben bu muyum?
Bilmem, belki de tam olarak buyum!
Başkalarının davranışları artık umrumda değil. Asıl umursadığım bu davranışları sergileyen insanları neden seçtiğim ve beğenmiyorsam neden hala hayatımda tuttuğum? İnsanın varlık sebebine kavuşması, gerçek yolculuğuna çıkması ne zormuş.. Valizime ne koymalıyım ben?
Bunca şeytanlık arasından, şeytana bulaşmadan kendimi sıyırabilecek kadar şanslı olabilir miyim? Sevdiğim adamın gözlerinde şeytanla tanışıp, dostlarımın bakışlarındaki ikiliği görüp sağ kalabilir miyim?
Bilmem, belki başarırım.
Çocukluğumu çok özlüyorum... Bütün hayatımı bir tek koşul öne sürmeksizin ellerine bırakabileceğim birine tutunamamanın acısını çekiyorum. Omuzlarımdaki gerginlik, kalbimdeki sıkışma hep bu teslimiyetten uzak, direnen ruhumun şansızlığı...
Şans nedir?
2 yorum:
oysa ki ben çocukluğunu özleyen yetişkinleri çok şanslı buluyorum.
Sahi şans nedir?..
Ah bir bilsem şans nedir, belki de içinde bulunduğumuz anın ta kendisinden başka bir şey değildir?
Yorum Gönder