22 Kasım 2011 Salı

BU SABAH MUCİZELERE İNANMAYA NE DERSİN?

Herşey işe yaradığımı hissettiğimde başlıyor benim için. Ama gerçekten işe yaramaktan bahsediyorum, yoksa uydurulmuş bir ihtiyacı karşılamaktan veya birileri için hayatı kolaylaştırmaktan, sallanan zamanlara koltuk değneği olmaktan değil.
Moda tasarımcısı olmak istemezdim mesela. Veya ne bileyim özel bir uçağın pilotu. Asker. Ama bir sirkte çalışmak isterdim, insanları güldürmek, düşündürmek, gerçeklerden sıyırıp başka alemlere uçurmak...... Çocuk doktoru olmak da isterdim. Aşçı da olabilirdim. Kocaman bir yemekhanede çocuklar için yemek pişirebilir ve her öğünden sonra yüzlerce küçük tabak yıkayabilirdim. Ki geçen yaz Kınalıada'daki manastırda bunu gerçekten hissettim. İsa'nın portresinin altında o minicik tabakları toplarken, içimden oraya ait olma istediği geçti.. Yüzyıllarca yemek pişirebilirdim.
Süper Prenses, hızla iyileşirken bana bir mail yazmış bu sabah. O kadar duygulandım ki.. Biyolojik bağım olmayan bu kadın için, onun sağlığı ve hayatımda kalması için o kadar dua ettim ki... İşe yaraması yani hem iyileşmeye başlaması, hem de bu duygumun ona destek olabilmesi beni çok mutlu etti. İşe yaradığımı hissettim. Bir kadın yepyeni bir hayata başlarken yanında durabilmekti sadece yaptığım. Bunu onun için yapmaya çalışırken, yıllardır ihmal ettiğim bir diğer kadına da destek oldum: kendime:)
Şimdilerde kendim için çalışmak beni deliler gibi sevindiriyor. Çocuklara yoga dersi vermek, onlarla bütün gün cebelleşen öğretmenleri dersimde beş dakika için bile olsa dinlendirebilmek, işe yarama isteğimi fazlasıyla tatmin ediyor. Bu gezegendeki varlığım, bedenim, kalbim anlam kazanıyor. Yoga hocam, yelken hocam, arkeoloji eğitimim, ailem, dostlarım, düşmanlarım, kazanç ve kayıplarım ışıldıyor sanki. Her biri neden hayatıma girdiklerinin anlatıyorlar bana, barışıyor, uzlaşıyoruz. Bu, uzun uzun beklenip, geç kazanılmış gelişme beni çok mutlu ediyor.
Her acı, her kazanç ve hatta kayıp buraya gelmek içinmiş meğer. Benden büyük, beni kavrayan kocaman bir sihir varmış evrende. Melekler, periler, cadılar, ZALİM KRALLAR, KÖTÜ KRALİÇELER gerçekmiş! Beni gerçeklerden uzaklaştırmaya çalışan herkese ve herşeye rağmen dönüp dolaşıp buraya kadar - BAZEN SÜRÜNEREK..- ilerleyebilmem mucize. Demek ki mucizeler de varmış!
Hani ölüler dirilmezdi? Bakınız ben dirildim:) İşe yaramak beni diriltti!
BU ŞARKI SENİN İÇİN:

5 yorum:

guguk kuşu dedi ki...

mavi tüyün arka kapağını oku, (richard bach)

Enis Diker dedi ki...

Yazdıklarınız "Hazineyi yıkık yerde arayın" derler ya onu hatırlattı. Dayanışmanın ruhu, sihri, huzur dahil bir fayda ummadan yapılmasında sanırım. Bir söz, bir bakış olarak öyle bir dönüşü oluyor ki siz kalkıp giderken insanlığımızı uyandırıp hatırlatıyor. Belki de bir insana verilebilecek en iyi armağanı. Tüm onayları, iltifatları luzumsuz hale getiren insanı ayağa kaldıran bir şey.Çok güzel bir yazı olmuş hocam, elinize yüreğinize sağlık

guguk kuşu dedi ki...

inandım gitti....

Fortunata dedi ki...

Okudum bile Guguk kuşu!

Fortunata dedi ki...

Sevgili Enis Bey, bu lafı çok sevdim....Hazineyi yıkık yerde arıyalım:)