Başkaların akıl vermek çok kolay; teselli etmek, diyet listesi uzatmak ve hatta nasıl giyineceğini söylemek...
Oysa ben değil miydim kıçı kırık bir adamın ardından aylarca hatta yıllarca kendine gelemeyen? Ben değil miydim diyet listelerine mızıklayıp her Allahın gün yaygara yapan? Ve yine ben değil miyim dışarı çıkacağım zaman kıyafetlerimin karşısında suçlu suçlu bakınıp, dakikalarca mızıldayan?
Ne değişti? Şu değişti: "her şeyin tam da olması gerektiği gibi olduğunu" anladım. Hani durmadan tekrarlanan, her durumu ve insanı olduğu gibi kabul etmek nakaratının özünü anladım.
Gitti mi adam, demek ki gitmesi gerekiyordu. Demek ki kalsaydı daha nice belalar, nice utançlar getirecekti hayatıma. Ondan utanacaktım. Onun hayatla, parayla ve diğerleriyle kurduğu ilişkiden onu tanıdıkça daha çok utanacaktım. Onu seçtiğim ve inat ettiğim için kendime öfkeli olacaktım. Zaaflarına sinirlenecek, kontrolsüz davranışlarına karşı öfkeler biriktirecektim. Er ya da geç bitecekti.
Diyet? Doktorun dediğini yapsaydım, şimdi on katı şişmanlamış olacaktım. Zira beni açlığa sürükleyecek ve sonra da kıtlıktan çıkmışcasına yiyeceklere saldırtacak bir teklif idi onun ki. Yapmadım! Hala şişkoyum ama yüz kilo değilim:)
Kıyafetlerimle de barıştım. Dolabın kapağını açtığımda birden fazla kadına ait gömlek, elbise ve pantalonu hala görüyorum. Sanki üç dört farklı bedendeki kadın ve tabii üç dört farklı beğenisi olan aynı dolabı kullanıyorlar. Tıpkı içimdeki kadınlar gibi. Onlar da aynı; değişken. Bazısı 38 beden ve yeşil spor gömlekler giymeyi seviyor, bazısı 42 beden; hafif kumaşlardan, açık yakalı gömleklere ve siyah elbiselere dayanamıyor. İçimde bu kadar çok kadın varsa, dolabımda neden olmasın ki?
İnsanın kendiyle yaşamayı öğrenmesi çok zormuş. Şarkıda dediği gibi "kendini seçemiyorsun, bırakıp kaçamıyorsun..."
Sadece görmeyi öğrenmek lazım. Buna niyet etmek lazım. Her şeyin bizim baktığımız yerden göründüğü kadar basit ya da karmaşık olmadığına aymak lazım. Olaylar değişmeyecek, bizim baktığımız yer değişecek. Eğer bu dünyaya defalarca ve defalarca aynı ızdırabı çekmek üzere postalanmak istemiyorsak ya da daha gerçekçi bir yaklaşımla kalan ömrümüzü çöpe atmak içimize sinmiyorsa tek çare durduğumuz yeri değiştirmek. Hani bazen alt üst etmek hayatı, hatta fırtınalar koparmak! Durmadan aynı ritimde çalkalanan su her daim bulanık olur. Oysa fırtına sonrası su, o kadar berraklaşır ki, bir saat önce mahşer yerine dönen deniz, dalga nedir bilmeyen küçücük bir göl olmuştur.
Yaşadığımız her şey ve herkes biz seçtiğimiz için hayatımızda. Bunu hep hatırlamak lazım. Kaçmaya çalıştığımız herkes ve her şey de, bize bir şey anlatmak için var. Kaçtığından kurtulduğunu sanma, sana alman gereken dersi verene dek başka başka suretlerle defalarca gelecek karşına!
Ben değilim bunları söyleyen, Osho diyor, Mevlana diyor... Ben sadece okuduklarımı paylaşıyorum... Okursan sana da iyi gelir mi acaba Mesnevi? Lütfen üzülme artık, bak kar ne güzel. Sıcak bir evin var diye sevin, bir fincan kahveyi iki avucunun arasında sımsıkı tutarken omuzlarını ve çeneni gevşet. Bir kaç dakika kar tanelerine bak. Hiç birinin bir diğerine benzemediğini söylüyor bilimadamları, oysa nasıl da aynılar değil mi?* Az sonra yere düşüp bembeyaz bir örtüye ilmek olacaklar ve yine en geç bir iki gün içinde kar sularına karışıp kimbilir hangi ağacı, hangi çiçeği besleyecekler... Onların hava da süzüldükleri sihirli anı düşün, yere ulaştıklarında başlayan diğer hayatı ve eridiklerinde başlayan bir diğerini. Son yok sevgili Lupelyan, son yok... Sadece yeni başlangıçlar var; sen hazır olduğun zaman başlayacak hayatlar :)
*Birbirleriyle gevşek bir şekilde bağlanarak kar tanesini meydana getiren kristaller birbirlerinden o kadar farklı şekillerde oluşurlar ki, hiçbir kar tanesi bir diğerine benzemez. Karlı bir günde sadece bir büyüteçle bile kar tanelerinin birbirlerinden tamamen farklı şekillere sahip olduğunu açıkça görebilirsiniz.
Yeryüzüne birbirinin aynısı olan bir çift kar tanesinin düşme ihtimali oldukça zordur. Şimdi sadece bulunduğunuz yere yılda ne kadar kar tanesinin düştüğünü bir düşünün. Bol kar yağan dağları ve her zaman sıfırın altındaki sıcaklığı ile kutupları bir düşünün. Bütün bunları bir kenara bırakıp bir genelleme yapın ve her yıl dünyaya düşen kar miktarını bir düşünün. Şaşırtıcı olan şudur: Elinizde bir imkanınız olsa ve bütün bu yağan tanelerini biraraya getirip inceleyebilseniz hepsinin birbirlerinden tamamen farklı olduklarını görürsünüz......
7 yorum:
Kahvemi aldım, pencerenin önüne geçtim. Her kar tanesi yüreğime yağsın, içimdeki yangını söndürsün istedim o an. Son olmadığını düşündüm sonra, hayatım boyunca nice sonlar yaşayıp, yeniden doğduğumu düşündüm. Senin dediğin gibi önce ölmek sonra yeniden doğmak gerek. Son olduğunu kabullendiğin zaman süreç başlıyor, ben hala ilk aşamadayım.
Mesneviyi okuyacağım söz. Teşekkürler arkadaşım.
senin yazdıkların da o kar taneleri kadar güzel olmuş fortunata.
anlattıklarını yaşayıp huzurla yaşayabiliyorsan ne mutlu sana.
kalbine sağlık.
Birazcık daha iyi hissetmene ya da en azından kar tanelerinin güzelliğine bakacak kadar başını kaldırmana çok sevindim. Koskocaman öperim Lupelyan:)
Teşekkür ederim Adam.
Her gün çoook huzurlu sabahlara uyanmıyorum elbette ama elimden geldiğince huzurlu kalabilmeye çalışıyorum:) Benim hayalim, bunu bir gün hiiiççç çabalamadan başarabilmek. Yani nefes alırcasına huzurlu olmak:)
:)
Ne gülüyosun??? Ciddi ciddi anlatıyoruz işte, Alla alla ya!!!:)))
Hiçkimsenin yeri doldurulmaz diye birşey yok. Evet haklısınız bakmak önemli, siz hayata nasıl bakıyorsanız inanın hayatta size öyle bakıyor. Siz hayata nasıl bağırıyorsanız inanın oda size çoğalarak yankı yaparak geliyor.Kar taneleri gibi belkide hepimiz aynıyız, aynı acıları belkide yaşıyoruz ama farklı şekilde hissediyoruz. Kimimiz aman boşver diyor, kimimiz ise hava kapalı diye "bugün eminim günüm çok kötü geçecek" diye güne 1 0 yenik başlıyor. Farkındalık işte böyle birşey Fortuna, elinize ve yüreğinize sağlık çok güzel bir yazı olmuş.
Bende hayatımdan bir şekilde uzaklaşan herşey için bunu tekrarlarım kendime. Belki de böyle olması gerekiyordu derim. Hayır aramak da bu olsa gerek.
Yorum Gönder