Hangi yıldaydık önemli mi emin olamadım, tek bildiğim çekirdek ailemin tastamam hayatta olduğu. Öylesine şenliğin heyecanındaydım ki o gün, sandalın kenarına vuran deniz kımıltısı, tepemizdeki güneş ve babamın aldığı keyif dışında hiç birşey hatırlayamıyorum.
Emin Arda ve ailesiyle açılmıştık denize. Limandan çıkmış, Kumbahçe'ye gidiyorduk. Yani denizden bakınca kalenin içi tarafında kalan limandan hareket edip, sağındaki koya geçecektik. Şenlik alanı oradaydı. Yüzlerce sandal, motor, tekne artık ne varsa hepsi sabah erkenden Kumbahçe açıklarına gelmiş, yaygara yapıyorlardı. Bizim oralarda denizciler ezelden sever coşmayı. İçkici sıçkıcı derler ama ağır iştir deniz, varsın arada sapıtsınlar vre!
Başımda annemin güneş geçmesin diye taktığı eşarplardan var. Üzerimde yarım kollu lacivert bir bluz. Serpintiyle gelen deniz tadı dudaklarımda, mutluluktan sarhoş sandalın yan tarafında oturuyorum.
Her sene Denizcilik Bayramı'na özel güzellik yarışması yapılıyor. O sene esmer güzeli bir kızı seçiyorlar. Kıvırcık uzun saçları, incecik bedeni ve çiçekli mayosuyla öyle sade, o kadar tatlı ki. Güzellikten çok masumiyet temsilcisi o kız. Belki ben de katılırım birgün yarışmaya ve belki kazanırım diye düşünmeden edemiyorum. Tacı var kızın ve herkes alkışlıyor. Nasıl istemeyeyim ki?
Annemi görmüyorum. Bizimle geldiyse bile yine az memnun suratıyla sandalın bir yerine ilişmiş olmalı. Belki düşmeyeyim diye beni kolluyor ardımda ve kucağında kardeşim var ama onu hiç hissedemiyorum. Kocaman gülebilen bir annemiz yok. Gülüşünü ben doğmadan önce çalmışlar. Bu hırsızlık azmış gibi hiç üşenmez yaşadığı tüm acıları her sabah tek tek kuşanır benim annem. Ama babam güler. Babamın kocaman kahkahaları, o gülünce sahiciliğine şahitlik edercesine zıp zıp zıplayan bir göbeği vardır. Babamın neşesini çalmaya gelenler olduysa da tamamını alamamış olmalılar ki, o hala neşeli.
Tuzlu rüzgar, güneş, masmavi su ve kale. O gün 1 Temmuz. Ailece sandaldayız ve belki de hayatları boyunca karaya ayak basamayacak dört kişi olarak o çalkantılı denizde herbirimiz kendi tarihimizi yazıyoruz.
Aynı gün takvimlerde Yaprak Fırtınası.
Kimse bilmez ama ilk kuru yapraklar Temmuz'da düşer. Daha yazın başındayken çok geçmeden geleceğini müjdeler sonbahar. Mesajı hızla geçecek şu sıcak mevsimi güzel yaşa der gibidir.
Bu sabah kalkıp deniz kıyısına gitmek, sandalın kenarında oturuyormuş gibi suyu koklamak istedim. Yerden kuru bir yaprak almak ve suya atmak, belki biraz gözlerimi kapatmak. Hücrelerime o eşsiz Kabotaj Bayramı'nı hatırlatmak istedim. Yapamadım. Babamın son gücüyle tutunduğu yaşamdan kayışıyla, annemin ağır bir çapa gibi beni dibe sürükleyen mutsuzluğu arasında öylece durdum.
Hiç güzellik yarışmasına katılmadım. Zaten herhangi bir yarışmaya katılacak kadar özgüven sahibi de olamadım. Fakat o gün o sandaldaki küçük kız gerçekten huzurluydu, mutluydu. Umutluydu. Eğer en mutlu küçük kız yarışması yapıyor olsaydı denizciler, o gün kesinlikle kazanırdı.
Yaşanmış ve yaşanacak nice güzel Temmuzlar, nice neşe dolu Kabotaj Bayramları olsun mu bize? Olsun vre!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder