Sokağa çıkmadan önce düşünür oldum, gerçekten çıkmak zorunda değilsem evimde saklanmayı tercih ediyorum. İlla çıkmam gerekiyorsa da olabildiğince sakin bir saatte gideceğim yere gidip, hızlıca geri dönmeye çalışıyorum. Sokakta olduğum süre zarfında zaman zaman dişlerimi sıkıp sıkmadığımı, omuzlarımı kasıp kasmadığımı kontrol ediyorum. Olabildiğince yolun sağından ( çantamı da sağ koluma alarak) ve önümdekine yaklaşmadan, arkamdakini yavaşlatmadan yürümeye dikkat ediyorum.
Sonra ne mi oluyor? Biri gelip "güm!" diye çarpıyor. Diğerini kasiyer kıza parayı fırlatırken görüyorum. Sonra daracık bir sokakta ezilmiş kedilerle karşılaşıyorum! Bütün bunlar bir yana eve gelip bilgisayarımı açtığımda dost görünüp, düşmanca davrananların hışmıyla karşılaşıyorum.
Sanırım sosyal medyadan sıkıldım. Sosyal bir canlı olmaktan da sıkıldım. Kendileri gibi düşünmeyenleri linç etmeye kalkanlardan yoruldum. Sorulardan korkan, soru soranlardan korkan bir toplulukta yarı nevrotik, çokça paranoyak yaşamaktan da daraldım!
"Kalk git be kadın, amma vıdı vıdı ettin!" diyenlere de cevabım hazır: "koşullarımı olgunlaştırıyorum, yakında gideceğim. Yoksa bu tımarhane gibi şehre bayılmıyorum!" Mekanlar insanlarla güzelleşir, artık İstanbul güzel bir şehir değil... Sadece anlar var; bir erik ağacının altında durduğum an, teknelerin arasında denizi gördüğüm an, vapurda martıların simitleri kapıştıkları an... gibi gibi.
Soru sormak ve eleştirmek her daim kıskançlıktan olmaz. Amaç çamur atmak değil, bazen bir dostu uyarmak da olabilir. Kaldı ki kendi adıma söyleyeyim, ben kimseye çamur atmam, eğer niyeti bozduysam ve sabrımın sonundaysam bizzat boydan boya sıvarım! laf sokuşturmak da adetim değildir, suratının ortasına güm diye söyleyiveririm. Kısacası eğer ben bir soru soruyorsam amacım cevap verecek insanı azıcık düşünmeye, ne dediğini fark etmeye davet etmektir.
Son zamanlarda hepimiz görüyoruz ki artık ekmek aslanın bağırsaklarında! Bu yetmezmiş gibi edep, dürüstlük ve haddini bilmek gibi kelimeler sözlüklerimizden silindi. Zaten yıkılan binalarla geçmişin izleri de yok ediliyor, her gün doğduğumuz sokaklara biraz daha yabancılaşırken, artan zinalarla da aile kavramını iyice kirlettik. Ne tutunacak sevgili, ne de eş kalmadı. Dostluk derseniz karaborsa. İnsanlar ya saklandı ya da marjinal gruplarda ruhsal mastürbasyon peşindeler..
Hep birlikte derin ama dinlendirmeyen bir uykunun kollarında, çarşafa dolandık!
Herkes kendince bir çıkış aramakta
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder