20 Şubat 2011 Pazar

PRENSESİN ÇİZMELERİ


Eda Lisa ve Leyla Nora için....

Uzak ülkenin birinde her sabah ağlayarak uyanan mutsuz bir prenses yaşarmış. Güzel bir sarayı, onu seven halkı ve yemyeşil bir ülkesi olmasına rağmen, her sabah ağlayarak uyanır ve penceresine kadar zar zor yürürmüş. Gününün çoğunu yatakta geçirir ve güneşli günlerden çok yağmurlu sabahlerı sever, ayrıca çok ama çok az konuşurmuş. Ne soytarılar, ne doktorlar, ne de sarayın dillere destan hazinesi prensesin yüzünü güldürmeye yetmiyormuş. Kocaman, ağır bir palto gibiymiş hayat omuzlarında!
Gel zaman git zaman kraliçe ve prenses hiç konuşmaz olmuşlar. Kral ise gittiği savaştan dönmemiş. Prenses artık pencereye kadar bile yürüyemiyormuş. Bunun üzerine sarayın haberci baykuşu bir çare bulmak umuduyla Macaristan adındaki güzel bir ülkeye uçmuş. Orada yaşayan bütün çocuklar, çiçekler ve ağaçladan mutsuz prensesin durumu için bir şey düşünmelerini rica etmiş.
O gece çocuklar, çiçekler ve ağaçlar büyük bir toplantı yapmışlar. Toplantıda prensesin ağlamasını durduracak ve onu yeniden hayat bağlayacak bir çok fikir ortaya koymuşlar ama hiçbir fikir çok parlak değilmiş.. Hiçbir fikir kesinlikle işe yarayacak kadar büyük de değilmiş…
Tam toplantı sona ermek üzereyken el ele tutuşmuş iki küçük kız gelmiş ormana. Baykuş kafasını o tarafa doğru çevirmiş. Ve diğerinden biraz dada büyük olan kızla göz göze gelmişler. Baykuş, küçük kızın yanına gitmiş. Onlara kısaca durumu anlatmış. Kızlar biraz düşünmüşler, biraz kendi aralarında konuşmuşlar. Sonra baykuşa dönüp prensese yardım edeceklerini ama karşılığında ona ait eşyalardan en az birer tane seçmek istediklerini söylemişler. Baykuş bu teklifi sevinçle kabul etmiş çünkü zaten daha iyi bir fikir bulunamamış toplantıda!
Ertesi sabah baykuş ve iki küçük kız prensesin sarayına doğru yola koyulmuşlar. Uzak ülkeye vardıklarında hava kararmış olduğu için prensesi göremeden, kendileri için hazırlanan odaya gidip, uyumuşlar. O gece kızlar garip rüyalar görmüşler. Büyük kızın rüyasında prenses yataktan kalkıyor ve ayağına çizmelerini giyiyormuş. Sonra attığı ilk adımla birlikte yanağından yaşlar süzülmeye başlıyor ve pencerenin kenarına kadar binbir güçlükle ulaşıyormuş. Küçük kızın rüyasında ise prensen aynı şekilde yataktan kalkıyor ama çıplak ayakla ve gülümseyerek pencereye doğru yürüyormuş.
Ertesi gün kızlar gördükleri rüyaları birbirlerine anlatmışlar. Ve problemin çizmelerde olduğuna karar vermişler. Onların konuşması henüz bitmişken, baykuş odaya girmiş ve prensesin onları beklediğini söylemiş. Kızlar yine el ele tutuşmuşlar ve prensesin odasına doğru yürümeye başlamışlar. Odanın kapısına geldiklerinde ikisi de ayakkabılarını çıkartıp duvarın kenarına bırakmışlar. Baykuş bu davranışı anlayamamışsa da hiçbir şey sormamaya karar vermiş.
Kızlar odaya girip prensesi selamlamışlar. Küçük kız, hiç beklemeden sarılmış prensese, çünkü protokol nedir bilmiyormuş. Ve yine hiç dikkat etmeden kocaman bir öpücük kondurmuş yanağına. Bu öpücükte, biraz dün gece yediği pilavın artıkları, birazcık da burnunun ıslaklığı varmış ama prenses hiç kızmadığı gibi gülümsemiş bile!
Daha prensesin yüzündeki gülümseme kaybolmadan büyük kız ona demiş ki, “hadi bahçeye çıkalım, çok güzel yağmur yağıyor, istersen yağmurda şarkı söyler, ıslak çimenlere basar ve dans ederiz “ demiş. Prenses daha evet bile diyemeden ve çizmelerini ayağına giyemeden onu bahçeye doğru çekiştirmeye başlamışlar. Prensesin çıplak ayak merdivenlerden indiğini gören saray halkı gözlerine inanamamış. İki küçük peri ve prenses göz açıp kapayıncaya kadar basamakları hoplaya zıplaya bitirip bahçeye varmışlar bile.
Bütün bir sabahı ıslak çimenlerde dans ederek ve Macaristan ismindeki ülkenin şarkılarını söyleyerek geçirmişler. Prenses hiç ağlamamış ve durmadan dans etmiş kızlarla birlikte. Bu dans ve şarkılar ertesi gün ve bir ertesi gün de devam etmiş. Fakat üç günün sonunda kızlar annelerini özlemiş ve prensesten evlerine dönmek için izin istemişler. Prenses bu duruma çok üzülmüş ama iki küçük kızın annelerine ne kadar ihtiyaçları olduğunu da anlayacak kadar şefkatliymiş.
Prenses kızlara ülkelerine dönerken yanlarında götürmek için sarayın hazine dairesinden birşeyler seçmelerini söylemiş. İstedikleri ne varsa alabilirlermiş. Küçük kız, prinç bir ütü seçmiş; bu ütü hayattaki tüm sıkıntıları yok etme yeteneğine sahipmiş. Ve bir tane de şapka seçmiş. Şapka da sihirliymiş. Bu şapkayı başına takan her kim olursa, çok güzel şarkı söyleyip, dans edebilirmiş! Prenses, her iki hediyeyi de alabileceğini söylemiş küçük kıza. Fakat büyük kardeşin seçtiği hediye prensesi sinirlendirmiş. Çünkü o prensesin çizmelerini istemiş!
Prenses, başka bir hediye seçmesini söylemiş. Çizmeler babasının ona savaşa gitmeden evvel aldığı son hediyeymiş ve prenses için gerçekten çok değerliymiş. Çizmeler dışında herşeyi seçebilirmiş kızlar. Ama büyük kız sadece ve sadece çizmeleri istiyormuş. Prenses çok inatçıymış. Vermemiş çizmeleri. Yine de kucaklaşarak ve birbirlerini öperek ayrılmışlar prenses ve kızlar.
Ertesi gün, prenses uyanmış ve yataktan kalkıp çizmelerini giymiş. Ve giyer giymez ağlamaya başlamış! Canını yakan şeyin ne olduğunu hemen anlamış; çizmeler ayağına artık çok küçük geliyormuş. Prensesi her sabah ağlatan şey ayağını sıkan çizmeler ve babasının uzun yıllardır savaştan dönmemiş olduğu gerçeğiymiş. Prenses hemen çıkartmış çizmeleri ve baykuşa Macaristan’a gitmek istediğini söylemiş. Çizmeler, prenses ve baykuş hemen yola çıkmışlar.
Kızları yarı yolda yakalamış prenses ve hemen sarılmış ikisine de. Ayağını sıkan çizmeleri büyük kız kardeşe vermiş. O da hemen giymiş. Ne tesadüftür ki, çizmeler tam da ona göreymiş. Böylece prensesin ayakları özgür kalmış ve tekrar kızlarla birlikte dans etmek için kıpırdanmaya başlamışlar.
Prenses ve kızlar yola birlikte devam etmişler ve o gece Macaristan adındaki güzel ülkede uyumuşlar. Prenses, tam üç gün kızlarla kalmış; birlikte dans etmiş ve şarkılar söylemişler. Dördüncü günün sabahında baharda buluşmak üzere vedalaşmışlar ve prenses çok mutlu bir kalp ve özgür ayaklarla ülkesine dönmüş.

Hiç yorum yok: