Beri gel, daha beri, daha beri;
Bu yol vuruculuk nereye dek böyle;
Bu hır-gür, bu savaş, nereye dek?
Sen "ben"sin işte, ben "sen"im!..
Ne diye bu direnme böyle, ne diye;
Ne diye aydınlıktan kaçar aydınlık, ne diye;
Topumuz bir tek kâmil insanız; bir tek!
Ne diye böyle şaşı olmuşuz, ne diye?
Zengin yoksulu hor görür, ne diye?
Sağ soluna yan bakar, ne diye?
İkisi de senin elin, ikisi de.
Peki kutlu ne, kutsuz ne?
Topumuz bir tek inciyiz , bir tek!
Başımız da tek, aklımız da tek.
Ne diye iki görür olup kalmışız;
İki büklüm gök kubbenin altında, ne diye?
Sen habire gevele dur bakalım;
Habire usul boylu "birlik çam ağacı" de...
Sonu nereye varır bunun, nereye?
Şu beş duyudan, altı yönden,
Varını yoğunu birliğe çek, birliğe
Kendine gel, benlikten çık, uzak dur!
İnsanlığa karıl, insanlara, insanlarla bir ol!
İnsanlarla bir oldun mu, bir madensin, bir ulu deniz;
Kendinde kaldın mı, bir damlasın, bir dane!
Ama sen, canı da bir bil, bedeni de;
Yalnız sayıda çoktur onlar, alabildiğine...
Hani, şu bademler var ya, bademler gibi;
Ama hepsindeki yağ bir!
Dünyada nice diller var, nice diller;
Ama hepsinde "anlam" bir;
Sen kapları testileri hele bir kır;
Sular nasıl bir yol tutar gider;
Hele birliğe ulaş, hır - gürü, savaşı bırak;
Can nasıl koşar, bunu canlara iletir...
26 Temmuz 2010 Pazartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder