14 Nisan 2010 Çarşamba

PARK, SABAH, YAĞMUR


Edirne'ye giderken hocama söylediğim şeyi, bu sabah Muse'a da söyledim: yeni bir sözlük yazıyorum. İçinde kelimeler ve o kelimelerin karşılığı olarak benim ne anladığım yazıyor. Yani gezegendeki otuzyedi yıllık tembelliğime son verip, kendi sözlüğümü yazıyorum, özetlersek; öğretilmişleri ardımda bırakmak için bir koca adım daha atıyorum.

Elbette bu sözlüğü yazmak kolay olmuyor. Etrafım kırılmış, gücenmiş insanlarla dolu, daha da dolacak. Ama Celaleddin Dedem uyarmıştı; bu yolda daha çok acı var çekilecek...

Bu sabah evden çıktığımda gökyüzü pembeydi; sol taraf pembe, sağ taraf gri.. Yağmur yağmadı. Yağacakmış gibi yaptı ve durdu. Sadece serinini hissettik, nemli hafif bir rüzgar yaladı geçti yüzümüzü. Bazı dostluklar da böyle. Her dost rahmet olup tarlamıza yağmıyor, bazen de sadece rüzgarı geçiyor hayatımızdan.

Parktaki laleler de çok güzellerdi bu sabah. Özellikle kırmızı lalelerin, çay bahçesinin beyaz çiti boyunca sabah ışığının hüzmeleriyle selamlaşarak, ağaç kuytusuna doğru serpiştirilmiş halleri inanılmazdı.

Bugün evdeyim. Boğaz gezimiz için hazırlanmam lazım. Hiç kimse gelmese bile, -yağmur insanları neden bu kadar korkutur hiç anlamam - Sir, Burhan, annem, Nazlı ve Nazmi Hocam, Işıl, Senem, Asuman abla geliyorlar. Çok çalışmam lazım çoookkkk:)

Hiç yorum yok: