31 Temmuz 2009 Cuma

ZÜLFİKAR.

Kocaman bir kervansaraydayım. Bazı odaların tavanı yok. Bazı odaların tavanı çok yüksek. Rutubet var duvarlarda. Tavana kadar yükselen ve orada zarif kemerler oluşturan bloklar buz gibi. Yanağımı dayıyorum serin taşlara, içim ferahlıyor. Üzerimde uzun, koyu mavi bir elbise, saçlarım dizkapaklarımın arkasına değiyor. Her yerde gülsuyu kokusu var. Artık onun kokusunu duymuyorum.

Ahırdan gelen hayvan seslerine, havuz başı sohbeti yapanların gülüşleri karışıyor. Kadınlı erkekli bir topluluk, hiç bilmediğim bir dilde durmadan konuşuyorlar. Kulaklarım bu dile sağır. Kulaklarım kalbime sağır... Fakat birinin gözleri aynı o; bana bakıp, beni görmüyor! Uzun uzun, sakin sakin yüzüne bakıyorum. Aradan geçen onca dakikadan sonra artık eminim, beni görmüyor...

Kül saçlı kadının gölgesi düşüyor kocaman bir kapının kanadına. Usulca gölgeye sokuluyorum. Başka bir yüzyıldan tanıdığım, en incindiğim zamanlarda bile kalbimden bir dakika bile çıkarmadığım yaren. Onun kapıya yansıyan gölgesine elimi uzatıyorum, sonra da usulca sırtımı dayıyorum. İkimiz de olduğumuz yere oturuyoruz; gölge ve ben, sırt sırta. Bir an uzaktan bize bakıyorum; kapıya sırtını dayayan bir meczup gibiyim. Ama sensin orada olan, bunu kimse anlayamaz ki. Bir kapı iki anahtar...

Sana en kırılgan hikayemi anlatıyorum. Sen de bana rüyanı. Babam gelmiş seni ziyarete. Ben uykusuzluğumun pençesinde gölgelerle avunurken uzun uzun beklemiş de, bakmış gözlerim kapanmıyor, O da sana gelmiş. Kocaman bir sofrada babalar günü kutlamışız öyle mi? Tel kırma bohçalar yüzmüş nehirlerde, ailemin yüzüğü zülfikar olmuş önümüzdeki günlere...

Bu rüya bana çok şey anlattı Külkedisi. Babam da benim hislerimi onaylıyor. Sana inancımı, sevgimi destekliyor. Bir süre daha sadece gölgenle avunacak olsam da, havuzun başındakiler beni meczup zannetse de senden vazgeçmeyeceğim.

Hem söylesene, küçücük kedileri martılara yem etmeyen bir çelebi ne kadar fena olabilir? Bazen hayat farklı kılıklara bürünmüş şeytanlar yolluyor bize. Bedenimiz, kafamız, yaşadıklarımız güneşin altında taşınan tonlarca tuz çuvalından beter yük oluyor yüz gramlık kalplerimize. Ama geçecek. Yüzüğün parçaları bize zülfikar olacak.
Seni, sen kendini sevemediğin zamanlarda bile seviyorum Kül Saçlı Gölge...






3 yorum:

kelebeklerözgürdür dedi ki...

ağlattın beni elvanus...ben de seni seviyorum. bir kardeş gibi, bir dost gibi, olmamış güzel bir aile gibi...sen ya da ben biraz ötelere gitsek bile bazen tek başına nefeslenmeye ihtiyacımız olduğunda, bunu bile yapabiliyor olduğumuz için, yanyana olduğumuzu biliyorum. ve bunu bilmek, çok kıymetli...hep orada olmanı, hep burada olduğuma inancını sağlam tutmanı dilerim. ve kocaman öperim.çok özledim ben seni...

parka dedi ki...

Çok güzel bir anlatım okudum. Baştaki karakterastik dinginlik sona doğru karamsar bir çocuksuluğa dönüşmemiş olsaydı bence daha iyi olabilirdi. Yazılarını takip etmek benim açımdan kelime lezzetinde olacağına inancım sonsuz.

Sevgilerimle

Ahmet

Fortunata dedi ki...

Malikanemizin gözyaşına hiç ihtiyacı yok Külkedisi,
Sakın ağlama:) İnadına gülelim. Öyle çok güleleim ki yaş gelsin gözlerimizden.

Sevilmek herkese iyi gelir. İster akılcı, ister hayalci herkes onun peşinde değil mi sanki?
Kısa bir süre daha buralarda yokum ama bilesin ben de seni çok özledim...

Merhaba Kara Kalem,
Güzel eleştiriniz için minnettarım. Buna benzer yorumlarla yanımda olmanızın değeri çok büyük. Sevgilerimle...