Beklemediğimiz ve hatta inceden inceden alaya alarak yakayı kurtarmaya çalıştığımız gün geldi: 10 Temmuz Cuma, mekan Kuruçeşme Arena. “E be kardeşim sevmediydin sen orayı, yine mi gittin?” diyenlere hemen söylemek isterim ki; biletler numaralıydı ve ben ödemedim! Ama Muse’dan daha fazla eğlendim. Eğlendim? Daha çok aydım diyelim:)))
Ne zamandır Ortaköy’de dolanmamıştım. Konser öncesi oralarda yürümek, ikinci el tezgahlardan kitap seçmek ( İskender Pala'nın Katre-i Matem diye bir kitabını aldım. Aranızda okuyan var mı? Tatide okumaya uygun mudur diye bi sorayım ) ve ardından şehrime en çok yakışan saatlerde boğazı seyretmek çok iyi geldi. Hatta o kadar iyi geldi ki, az evvel Karaköy’e yanaşmış iki koca yolcu gemisinin yüreğimi cız ettiren görüntülerini unuttum gitti. Aslında yüreğimi cız ettiren pek çok şeyi unuttum gitti!
Güzel tesadüfler sonucu, akşama kulisten başladıysak da Zuhal’i göremedik. Oysa Muse’u yakından görmüş olsaydı eminim konser programından Zuzu* ile baş başa söyledikleri parçayı elerdi. Eh bu da Zuhal’in talihsizliği. Genelde böyle olmaz mı zaten; bir kadının talihi, diğerinin talihsizliğidir... Şükürler olsun ki, Allah acıdı da bu kez talihli olan bendim!
Konser, Gecenin Öteki Yüzü isimli diziden en baba sahneyle başladı: Müşfik Kenter, rıhtımda karanlık suları seyreden kadına bir iki laf eder. Kadın cevap vermez. Ardından tam bir sigara yakacaktır ki, kadın çakmağını çıkartıp, sigarasını yakar. O an dizinin unutulmaz cümlesi gelir: “Ateşin varsa, neden karanlıkta duruyorsun?” Breh breh breh !!
Devamı evlere şenlik! Memelerinin altından büzdürülmüş, yerlere kadar uzanan muhteşem tuvaletiyle Zuhal gelir. Saç baş, makyaj hafif dağınıktır ama ses yerindedir. Sonrası beraber ve sola şarkılar! Muse ve Elvan ikilisi back vokal olarak oradadırlar fakat Zuhal bunu hiç bilmez. Hatta bu ikilinin onu yıldan yıla sinsice izlediğini de bilmez. Siyah beyaz dinletide onunla ağladıklarını ve bu gece ortaya koyduğu, içine alaturka sızmış, sahnede hiç çekinmeden hayata efelenen kadına bayıldıklarını da bilmez.
Hali tavrı, ses ve bakışıyla başka bir kadın vardı bu gece. Zuhal Olcay değişmiş. İçine başka bir kadın girmiş. Ya da içindeki onlarca kadından bir tanesi diğerlerini öteleyip sahneyi ele geçirmiş! Tam bir aslandı. Lafını, sözünü notalardan inşa edilmiş mancınıklara yükleyen, etten ve kemikten kalesini, burçlarına inancını ve de inadını asarak koruyan dişi bir aslan.
Ben bu haline bayıldım. Her ne kadar çizgileri epeyce farklı görünse de bence Zuhal ve Sezen arasındaki benzerlik git gide artıyor. Zuhal mağrur prenses rolünü ardından gelen ablalara devredip, kadın olmaya karar verdi vereli öyle güzelleşmiş, öyle iffetsiz - bu kelimeye bayılıyorum:)))-, öyle kışkırtıcı olmuş ki, darısı başıma! Darısı kafaya lastik tokalar takıp, dümdüz ayakkabılarla dolaşan bütün avanak hatunların başına! Başımıza:))
Arkadaşlar, azıcık dekolte, azıcık özündekini ortaya koyma cesareti yemin ederim on kaplan gücünde. Bunun en canlı kanıtı için bakınız Zuhal’in halleri. Bakınız yaşamaya karar veren kadınlar. Neredeler mi? Etrafınızda! Burada, sokakta, apartmanınızda, hatta muhtemelen evinizde.
Kimliğini, kim olduğunu kucaklamak az iş değil. İnsan yüz kişiye sahip çıkar da nedense “al kardeşim bir kendin var sahipleneceğin” dersen ödü patlar!
Kıssadan hisse Zuhal’e boşanmak botoks gibi gelmiş. ( dikkat: sakın boşanmaya özendirdiğim gibi bir anlam çıkmasın buradan, sadece kendini seçmenin insanı nasıl güzelleştirdiğinden ve nasıl bir ışığı ortaya koyduğundan bahsediyorum) Sadece cildine değil, besbelli kalbine ve hayata olan bağlılığına da botoks olmuş. Allah Zuhal’i aldatan kocasından razı olsun. Eğer o olmasaydı, bu gece sahnede efelenen kadın yerine zırıl zırıl ağlayan bir kedi yavrusu ile yetinmek zorunda kalacaktık. Sevmeyecek miydik? Elbette sevecektik. Ama tapmayacaktık!!
Ne zamandır Ortaköy’de dolanmamıştım. Konser öncesi oralarda yürümek, ikinci el tezgahlardan kitap seçmek ( İskender Pala'nın Katre-i Matem diye bir kitabını aldım. Aranızda okuyan var mı? Tatide okumaya uygun mudur diye bi sorayım ) ve ardından şehrime en çok yakışan saatlerde boğazı seyretmek çok iyi geldi. Hatta o kadar iyi geldi ki, az evvel Karaköy’e yanaşmış iki koca yolcu gemisinin yüreğimi cız ettiren görüntülerini unuttum gitti. Aslında yüreğimi cız ettiren pek çok şeyi unuttum gitti!
Güzel tesadüfler sonucu, akşama kulisten başladıysak da Zuhal’i göremedik. Oysa Muse’u yakından görmüş olsaydı eminim konser programından Zuzu* ile baş başa söyledikleri parçayı elerdi. Eh bu da Zuhal’in talihsizliği. Genelde böyle olmaz mı zaten; bir kadının talihi, diğerinin talihsizliğidir... Şükürler olsun ki, Allah acıdı da bu kez talihli olan bendim!
Konser, Gecenin Öteki Yüzü isimli diziden en baba sahneyle başladı: Müşfik Kenter, rıhtımda karanlık suları seyreden kadına bir iki laf eder. Kadın cevap vermez. Ardından tam bir sigara yakacaktır ki, kadın çakmağını çıkartıp, sigarasını yakar. O an dizinin unutulmaz cümlesi gelir: “Ateşin varsa, neden karanlıkta duruyorsun?” Breh breh breh !!
Devamı evlere şenlik! Memelerinin altından büzdürülmüş, yerlere kadar uzanan muhteşem tuvaletiyle Zuhal gelir. Saç baş, makyaj hafif dağınıktır ama ses yerindedir. Sonrası beraber ve sola şarkılar! Muse ve Elvan ikilisi back vokal olarak oradadırlar fakat Zuhal bunu hiç bilmez. Hatta bu ikilinin onu yıldan yıla sinsice izlediğini de bilmez. Siyah beyaz dinletide onunla ağladıklarını ve bu gece ortaya koyduğu, içine alaturka sızmış, sahnede hiç çekinmeden hayata efelenen kadına bayıldıklarını da bilmez.
Hali tavrı, ses ve bakışıyla başka bir kadın vardı bu gece. Zuhal Olcay değişmiş. İçine başka bir kadın girmiş. Ya da içindeki onlarca kadından bir tanesi diğerlerini öteleyip sahneyi ele geçirmiş! Tam bir aslandı. Lafını, sözünü notalardan inşa edilmiş mancınıklara yükleyen, etten ve kemikten kalesini, burçlarına inancını ve de inadını asarak koruyan dişi bir aslan.
Ben bu haline bayıldım. Her ne kadar çizgileri epeyce farklı görünse de bence Zuhal ve Sezen arasındaki benzerlik git gide artıyor. Zuhal mağrur prenses rolünü ardından gelen ablalara devredip, kadın olmaya karar verdi vereli öyle güzelleşmiş, öyle iffetsiz - bu kelimeye bayılıyorum:)))-, öyle kışkırtıcı olmuş ki, darısı başıma! Darısı kafaya lastik tokalar takıp, dümdüz ayakkabılarla dolaşan bütün avanak hatunların başına! Başımıza:))
Arkadaşlar, azıcık dekolte, azıcık özündekini ortaya koyma cesareti yemin ederim on kaplan gücünde. Bunun en canlı kanıtı için bakınız Zuhal’in halleri. Bakınız yaşamaya karar veren kadınlar. Neredeler mi? Etrafınızda! Burada, sokakta, apartmanınızda, hatta muhtemelen evinizde.
Kimliğini, kim olduğunu kucaklamak az iş değil. İnsan yüz kişiye sahip çıkar da nedense “al kardeşim bir kendin var sahipleneceğin” dersen ödü patlar!
Kıssadan hisse Zuhal’e boşanmak botoks gibi gelmiş. ( dikkat: sakın boşanmaya özendirdiğim gibi bir anlam çıkmasın buradan, sadece kendini seçmenin insanı nasıl güzelleştirdiğinden ve nasıl bir ışığı ortaya koyduğundan bahsediyorum) Sadece cildine değil, besbelli kalbine ve hayata olan bağlılığına da botoks olmuş. Allah Zuhal’i aldatan kocasından razı olsun. Eğer o olmasaydı, bu gece sahnede efelenen kadın yerine zırıl zırıl ağlayan bir kedi yavrusu ile yetinmek zorunda kalacaktık. Sevmeyecek miydik? Elbette sevecektik. Ama tapmayacaktık!!
Tapılası Zuhal yeni ikonumuzdur. Yerlilerin çirf suratlı tahta totemleri gibi bir tarafına Zuhal, diğer yüzüne Sezen oyulmuş kolyelerle gezmek ve ilk fırsatta tek parça, siyah ipek tuvalet giyebileceğim bir davete katılmak istiyorum. Ayrıca Zuhal’e beyaz güller için teşekkür ederim. Doğumgünümü kutlayan ilk** o oldu. Ve elbette Muse'a teşekkür ederim; "36" yaşında bir kadına, bu harika gecede eşlik etti:)
*Zuzu, kafasından çıkartıp, piyanonun üzerine asıp sonra da karşılıklı Yalnızlığım’ı söylediği peruk!
*Zuzu, kafasından çıkartıp, piyanonun üzerine asıp sonra da karşılıklı Yalnızlığım’ı söylediği peruk!
** İlk öpücüğü de boğazın orta yerinde ahretliğimden aldım. Seni seviyorum ahiretliğim:))
2 yorum:
"whatever is, is right" demiş ya alexander pope, zuhal olcay'a da öyle olmuş sanırım :))
çok severim zuhal olcay'ı ben de. ama yeni ne yaparsa yapsın, aklım hep "küçük bir öykü" albümünde kalır.
nice mutlu, sağlıklı, huzurlu yıllara sevgili fortunata...
Sevgili JoA,
Ne güzel söyledin: "whatever is,is right"...
Güzel dileklerin için binlerce kez teşekkür ederim. Ayrıca çok haklısın; o ilk albüm bambaşkaydı.
Yorum Gönder