Günaydın,
Selma sende burada olduğuna göre artık hani şu maddeden vazgeçişlerimle geldiğim ve/veya gelemediğim yerden bahsedebilirim.
Bu arada başlamadan söyleyeyim, kestaneler efsaneydi. Son yıllarda pek çok yiyecek o kadar yavanlaştı ki, kestane gibi kestane yemeyi özlemişim. Ay bi dakika, bi de kahvemi yapayım da öyle başlayayım yazmaya:) Unutmadan fincana yeterli övgüyü yapmadım. Sana, yani yazdıklarımda fağfuri* keşfimden bahsetmedim değil mi? Etmedim, ama sen bana tam olarak bu tanıma giren bir fincan yolladın! Demek ki sahiden etkileşime girdiğim herşey bana doğru geliyor, dilemesem bile... Tekrar teşekkür ederim inceliğine.
Konumuza dönersek, bilirsiniz, dışarıdaki oyunun kuralları aşağı yukarı bellidir. Elbette yaşanılan coğrafyaya ve sınıfınıza göre değişir ancak azıcık gözlem ve sizden daha tecrübeli bir rehberle olması gerekeni hızlıca kavrarsınız. Takdir edersiniz ki ortalama zekanın üzerindeyseniz şansınızı arttıracaktır.
Ben kural severim. Ama kurallar sırf biri öyle istedi diye keyfe keder ise uymakta isteksizimdir. Bütünü kollayan kurallaradır eyvallahım.
Madde dünyasında ne yazık ki bütünü düşünen yok. Koca okyanusta herkes kendi gemisinin kaptanı. Herşeyi kaybetmenin tek bir dev dalgaya baktığını o kadar unutmuşlar ki, gözüm onlara ilişince sadece kederleniyorum.
Yazdıklarım yaşadıklarımdan bana kalanlardır, çünkü babam öldüğünde zengin bir adamdı. Doğum gününden birkaç gün evvel öldü. Tam kırk bir yaşındaydı. Dolu dolu yaşanmış bir hayat bıraktı ardında. İçime ektiği tohumların filizlendiğini hiç göremedi. Dolayısıyla onun tarafından suyu gübresi verilen bir bahçem de hiç olamadı. Hayattaki savruluşumun sebebi olsa olsa bahçıvansız kalan çiçeklerimdir diye düşünüyorum.
Zor bir adamdı. Başarılı. Entellektüel. Sosyal. Yalnız. Bize karşı hepr zaman komik, hep cömert. Anneme çok aşıktı. Anneme hepimiz aşıktık. Bir defa bile içindeki boşluğu sevgimizle dolduramamış olsak da her birimiz umutsuzca sevdik onu.
Merhametli bir evde büyüdüm. Para ve marka değil, güzellik ve estetik konuşulan bir evde. Sahip olduğumuz herşeyin göz açıp kapayana kadar elimizden yitip gidebileceğini de büyüdüğüm evde öğrendim. Buna çok sevdiklerimiz de dahildi...
Herşeyi versem babamı alsam dediğimde o kadar havada kalmıştı ki kelimelerim, uzun yıllar paranın işe yaradığına kimse inandıramadı beni. Ancak son yıllarda birilerine yardım etmek istediğimde hissettim şu; maddeyi bu kadar reddetmek, manaya yolculuğunda da tökezletiyor insanı. Denge lazım. Hayatta, dışarıda, içeride ince ince ayar yapmalıyız. Tılsım buydu.
Maddeye yenilmemek takdir edilesiydi, eyvallah ama onu hiçe saymak gerçekçi değildi. Ters tarafa giderken inatçı değil, kabulde olmalıydım. Aborjin gibi! Ben bunu atlamışım.
Ömrümün neredeyse tamamı biriktirerek geçti. Yazdıklarımı, duygularımı, sevdiğim anları, hatta en zor anılarımı, koleksiyon yaptığım objeleri.... Bilgiyi. Deneyimi. Hep az geldi. Yetersiz. Eksik. Ne yapsam, nasıl yapsam bir türlü tam olmuyordum. Ben kendimi tamamlayamıyor, eksikliklerime o kadar fazla takılıyordum, düşünmekten beynim yanıyor, yaşayamıyordum.
Mesnevi okunmalıydı. Divan-ı Kebir, Maktıkut-Tayr.... hayat kısaydı, öğrenilecek çok şey vardı. Sahi mi? Yürü be!
Ben hep yolu dolandırıp durdum. O kadar uzun süre bavul hazırladım ki, kapıdan çıkarken nereye gideceğimi unuttum! Termosu koy, mayoyu koy, ama belki soğuk olur çorap da koy derken mevsimler, yıllar aktı gitti. Meğer tek ihtiyacım varmış, ben!
Devam edeceğim....
*Avrupa sanatında bu işlere Blue Blanc deniyor ve oldum olası bayılırım. Ancak bizim coğrafyadaki adı daha ritimli değil mi?
2 yorum:
"Fağfuri" diye bir kelime varmış yeni öğrendim. Cehalet her yerde :)) gittigi her yerden fincan alan ve üstelik zevki tam olarak bu tanıma uyan biri olarak bunu bilmiyordum. Çin'e gitmek gibi bir hayalim olmadı ama fincan almak için İrana gideceğim:)) gidersem söz bi tanede sana.
Elvan kestaneyi beğenmene çok mutlu oldum, her şey yavanlasmakla kalmadı sadece, sonu da gelmek üzere, bu yıl dediklerine göre kestane ağaçlarının dalları kanser olmuş rekolte çok düşmüş (zeytinde olduğu gibi )öyle üzüldüm ki ..
Ben varlıklı bir ailede büyümedim Elvan, memur bir baba yakışıklı okumayı
seven ve çapkın, ev hanimi inanilmaz iyi ve saf bir anne. babamın bize bıraktığı en güzel miras gururlu çocuklar yetiştirmekti. Sevgisiz ama gururlu :)) fakir ama gururlu da diyebilir miyiz deriz:))
sınırsız param olsaydı eger kimsesiz çocuklar ile ilgili güzel bir hayalim vardı. Şu günlerde de üniversite öğrencileri için kederleniyorum . Bunun için çok isterdim sınırsız param olmasını... olan sınırlı param bana kafi gelmiştir daima kıymet verip baş tacı etmedim.
Boyle iste :)
İran en çok görmek istediğim ülkelerden biri. kime kısmet olursa gitmek, diğerine bir kahve fincanı sözü olsun:)
Sevgisiz evlerde büyümek galiba bir blog yazısını aşar, uzun bir öykü kitabı olur. Zira sen, ben ve bunu dile getirmeye çekinen öyle çok insan var ki, sadece bakım alan ama sevgiyi hissedemeden büyüyen....
Sınırsız paraya gelince, elbet bi sınırı vardır, bu yüzden bence yetebildiğimiz kadar yetelim. Ama şu çocuk okutmak fikri benim de içimi kemiriyor...
Yorum Gönder