"Başka ne olabilir?" diye sormaktan korktuğum, tuhaf günlerden geçiyoruz. Çünkü, bugüne kadar tanıklık ettiğimiz hemen hemen her olayın sıkıştırılmış bir programla yeniden sunulduğunun hepimiz farkındayız.
Hiç acıkmadan yemek yemek gibi, hiç sindiremeden olayların içine yuvarlanıyor, en iyi ihtimalle hissizleşerek seyircilik ediyoruz. Sanki Dünya'da yaşanan hiç bir felaket bize ulaşmayacakmış gibi derin bir yanılgı içindeyiz. Deprem, sel, ekonomik kriz, küresel ısınma, kıtlık, pandemiden yoğun bakıma düşme ihtimalleri.. Hepsi bizden uzak, çok uzak. Onlar gazetelerde var, televizyon haberlerinde var ama bizim evlerimizde yok. Sosyal medyada ve küçücük hayatlarımızda bambaşka bir noktadayız; plajlar, düğünler, yemek davetleri, evimizin ihtiyaçları, okunacak kitaplarımız, hatta semtimizdeki yazlık sinema ile öyle meşgulüz ki, insan bu iki yüzü keskin bıçak ne zaman canımı yakar diye endişelenmeden edemiyor.
Hayat işte! Yaşayarak görüyoruz.
Neyse, cehennem sıcaklarından pervanemi çalıştırarak ve klimayı açmamakta inat ederek kurtuluyorum. Klima kadar insana iyi gelmeyen bişi olamaz. Gerçekten o kadar zorlanıyorum ki, geçmiş yıllarda sesimin kısılmışlığı bile vardır.
Dün gece ne Theo, ne de ben uyuyamadık. Muhtemelen bugünü yazarak, okuyarak ve uyuklayarak geçiren azınlığa dahil olacağız. Zaten işsiz güçsüz tipler olarak başka da ne yapabiliriz ki?
Temmuz ayına cehennem dediğim için sahiden üzgünüm. Anneme de bir kez daha teşekkür ederim, bu mevsimde beni taşımış ve doğurmuş! Ne diyeyim sıkı iş.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder