10 Haziran 2013 Pazartesi

10 HAZİRAN'DAN BLOGUMUN PAYINA DÜŞENLER....



Avrupa’nın çok bilinmeyen, haritada işaretlenmiş ama yanına not düşülmemiş uzak, ufacık bir köşesinde, bana armağan edilen manzaraya bakıyorum. Dışarıda ince bir yağmur var. İçimden ince ince geçen düşünceler…
Karşı binanın çatısı iki kanat penceresiyle gözlerini bana dikmiş bir şövalye. Ardı sıra yükselen yeşillikler çok gerilerde kalan bir bahar. Yalnızlığım hiç olmadığı kadar açık ve benim. İtmiyorum onu, kucaklamıyorum, üzerime çevrilmiş bakışlarından, içimi kemiren mırıltılarından kaçmıyorum. Durduk.
 Anne oldum ben; seçimlerimin annesiyim artık.
Tanımadığım bir kültürün en melankolik yüzüne, yüzümü yasladım; binaların hikayelerini duymaya çalışıyorum. Tanrılar, tanrıçalar, bereket boynuzları, sepetler dolusu çiçekler ve yumurta frizleriyle süslenmiş binaların cepheleri bir yanımda, kaldırımlara yerleştirilmiş ve “ben de buradaydım!” diye seslenen hayatların izleri pabucumun ucunda.
Kulaklarımı içimden ve dışarıdan geçen tüm seslere açtım. Sağır değilim artık.
Gözlerimi kimsesizliğime ve yeşilin bütün tonlarını ayırt edebilmeye alıştırıyorum. Yağmur her damlasıyla doğayı beslerken, benim artık büyütmek istemediğim bir filizi de suladığını bilse bu kadar usul, bu kadar ince , böylesine kararlı yağar mıydı? Sanmam. Ben yağmuru bu denli severken, o beni incitmek istiyor olamaz.
Kimse sevdiğinin üzerine basmaz.
Basmaz?

Hiç yorum yok: