2 Nisan 2011 Cumartesi

BAHAR I

Bugün 3 Nisan. Yeni yılın kaçıncı günü kimbilir... "Kendi hayatlarında devrim yapamayanlar diğer hayatların peşine düşer" gibi bir laf etmişti Nazmi Hocam. Adanmışlık...
Geçenlerde çok genç bir kızın uzaklara gidip, oradaki yoksullara ve hastalara yardım edeceğini duydum. İçimden, tam benlikmiş dedim. Beni, böyle bir yolculuktan alıkoyan üniversitedeki seçimim idi sadece. Ben hasta ve yoksul değil, geçmişinden yoksun bir toplumun yararına çalışmayı seçtim. Seçmiştim.
Hiçbir seçimime sonuna kadar sahip çıkmadığım gibi okulda harcadığım emeği de Mustafa Hamdi Sayar isimli h...rın odasında bıraktım bir sabah. Sahi Agi de benimleydi. Eda bebekti daha... Yıllara bak yaw!
Şimdi geriye dönüp baktığımda mayamda olmayan bir şey için artık kendimi suçlamıyorum. Hırs ve inat yok bende. Okula da, ashrama da ve hatta sevdiğim adama da yapışamadım. Çok sevdiğimi iddia ettiğim insan ve mekanların, projelerin, işlerin yakasına yapışamadım. Ortalık hep ite uğursuza kaldı benim hayatımda ve ben sadece seyretmekle yetinir hale geldim. Hep, olan biteni gören biri olsa ve beni kurtarsa diye bekledim. Hak hukuk dışarıdan sihirli değnekle gelsin diye... Bekledim. Bekledim.. Daha çok beklerim :)
Sabah sabah ne halt etmeye aklıma geldi bunlar bilmem. Bahar yüzünden. Bahar içimdeki toprağı da havalandırdığım bir zaman; ölülerimin toprağını havalandırdığım, çiçeklerini tazelediğim bir zaman...
DEVAMI VAR....
Bahar insanın aklını da, kalbini da havalandırdığı bir zaman. Tabii kokuşmamışsa:)
Dün Sultantepesi'ne bir bilet buldum galiba. Üstelik hiç umulmadık bir yerde. Bu bile baharı daha güzel kılıyor.
A bir de Balat'a gidişim çok eğlenceliydi. Malum artık Sir benimle gezmiyor. Bu sebeple toplu taşımada çiş kokan kardeşlerimle gidiyorum gitmek istediğim yere. İster istemez bu şehrin çiş kokmayan bir döneminde yaşamayı diliyorum! Hem şimdi bu ne ki, yazın mis gibi ter kokusu da eklenince bakınız nasıl eğleneceğiz.
Bütün bu sevimsizliklere rağmen Haliç'e ulaşıp, gri mavi güne pamuk helva gibi yayılmış ağaçları ve çiçeklerini görünce burnuna başka kokular geliyor insanın. Kocaman bir fırçanın ucunda, sonsuz büyüklükte bir kağıda resim çiziyor birisi ve ben tam da oradayım gibi. Bunun kokusu olur mu demeyin, hayalllerin kesinlikle kokusu vardır. Benim dün Haliç'de burnuma gelen koku tamamen ana özeldi. Yosun ve boya kokusu. Pek de güzel olmuştu doğrusu. Bazen gezilerde insanlara tarih yerine koku anlatabilecek kadar yetkin olmayı diliyorum. Gözlerini birer parça bezle kapatıp, onlara bir şehri koklayarak gezmeyi anlatabilem keşke...
DEVAMI VAR....

Hiç yorum yok: