Sanatı sadece bir yatırım aracı ya da sonradan kazandıkları sosyal sınıflarına kostüm olarak algılayan insanlardan kelimenin tam anlamıyla nefret ederim. Şükürler olsun ki bu topluluğa dahil olmadım hiç bir zaman. Ben bir sanat eserini sadece ruhumda bıraktığı iz üzerinden severim.
Fakat işin diğer ucu da pek içimi açmamıştır vesselam. Değerli kardeşim Purusya Kralı, daha da sevdiğim adıyla "Aydınlık Geleceğin Köftecisi", geçen yıl bu zamanlar soframızda Avrupa'da pek ünlü olan bir solist kemancıyı ağırlarken şöyle buyurmuşlardı: "sanatı sevmem, sanatçıyı hiç sevmem!" Zavallı adam gülsün mü, kaçıp gitsin mi bilememişti. Nihayetinde kaçtı gitti. Daha doğrusu onun egosu ve sanatı her şeyin üzerinde tutan havası beni kaçırdı! Adamın elinden kemanı alsan bizim salondaki benjaminden farkı mı vardı sanki? Yoooo..
Prusya Kralı bu lafı ederken yerden göğe haklıdır. Neden derseniz, sakin bir akşam yemeğinin sonlarına doğru, alkol kanda hızlı akmaya başlayınca yapılan sohbetler genellikle içimi baymıştır. Özellikle sahne tozu yutmuş ve mürekkep yalamış muhteremlerin sohbeti hiç ama hiç çekilmez! Anasını sattığımın dünyasında yegane var olma biçimi sanatmış gibi, ya olmadık bir şairi yere göğe koyamazlar ya da bir yönetmeni. Artık masadaki çoğunluğu kim oluşturuyorsa; filimci, fotoğrafçı, yazar... onların kurbanı olmuşsunuzdur.
Herkes, diğerine arenada, seyirciler eşliğinde ve görkemli bir şekilde öldürmesi gereken bir boğaymış gibi bakmaya başlar. Kelimeler boğaya saplanan zımbırtı ( afedersiniz bilemeyeceğim adı nedir o çubukların, malum İspanyol falan değilim ben), pelerin ise alkoldür. Ertesi gün herkes içkili olmanın affına sığınacaktır. Oh ya ne güzel. Sen eğlenmeye, dost meclisinde içmeye gelmiş garibanın sırtından prim yap, sonra utanmadan içkiyi kaçırmışım ayağına yat. ( Adam olsan lafını bilecek kadar içersin demezler mi sana?) Arada da bana laf sok. Sanki edebiyat dünyasına borcum varmış gibi!
Şunu iyice açıklığa kavuşturalım: burası yani bu blog benim serbest atış alanım. İster pasta tarifi veririm, ister eski sevgilime sayar söverim, istersem boynumu usulca uzatır ve hiç utanmadan bi de hüngür hüngür ağlarım. Kime ne ya? İmlamı beğenmeyen, yazdıklarımı bir ucundan tutamayan okumasın. Para mı veriyorum ben illa okuyun diye?
Ayrıca hayatımın tam ortasında, hala öğrenmeye bu kadar açık bir insanken eğer önerdiğiniz yazarları dikkate almadığımı söylüyorsam -ki alınacak gibi değiller!!!- lütfen üzerime gelmeyin. Bir adamın kitabı aylarca çok satanlar rafında durmuş diye veya pazarlaması iyi yapılmış diye alıp okuyacaksan seni durduruyor muyum? Aaalll, bana ne? Ama sen de bi düş yakamdan. Kitabımı basacak değilsin, ben bassam alıp koynuna sokacak değilsin. Eeeee?
Konuyu toparlarsak; bence Hamlet şahanedir, amatörce bile olsa sahnede Hamlet olmuşluğum, hatta sevgili Aytaç Yörükaslan'dan "Ayla Algan'dan sonra seyrettiğim en güzel kadın yorumlarından biridir" diye onurlandırılmışlığım da vardır. Üstelik dahası, kifayetsiz kalan İngilizceme meydan okuyarak Londra'da, Globe Theatre sahnesinde Hamlet izlemişliğim de mevcuttur - meraklısına - !
Bütün bunlara rağmen, yine de mübarek Pazar sabahı iyi bir kahveden sonra aklımın ucundan bile geçmez Hamlet. Geçerse insan diiliiim zaten. O anda sadece omlet isterim ben. İşte bu kadar net!
9 yorum:
Kim ne yaptı ne dedi bilmiyorum ama sinirlenince çok tatlı yazdığını söylememe izin ver:-)
Süperdi:-)
Hoşgeldin Virgilius,
Güzel sözlerin için teşekkür ederim, gerçekten kızdım galiba:))
Kızınca en iyi yaptım şeyler arasına zamanla yazı da girer mi dersin?:)))
Özletme bir daha kendini lütfen.
En güzel deniz:
Henüz gidilmemiş olanıdır
En güzel çocuk:
Henüz büyümedi.
En güzel günlerimiz:
Henüz yaşamadıklarımız
Ve sana söylemek istediğim en güzel söz:
Henüz söylememiş olduğum sözdür...
Sevgili Adsız, ne güzel bir not/şiir bu böyle:)Teşekkür ederim.
Gittikçe kızdığın şeyler hakkında da net tavrını koyuyorsun ya, çok sevdim :)
Bencede omlet..:)
Sevgili Brajeshwari,blogda yazdığım her kelime/duygu/deneyim yeni değil maalesef, sadece yazıya döküyor olmam yeni.Yazı üzerinden anlatıyor olmam yeni. (Kaldı ki o bile eskidi, baksana bir yıl dolacak nredeyse:))Yoksa, hayatım boyunca içime sinmeyeni ve öfkemi daima gayet net ifade etmişimdir. Bu, dünyanın en kolay şeyi. Önemli olan iyi duyguları daha da önemlisi gerçek duyguları bu denli rahat ortaya koyabilmek.
Yine de katılımcı tavrın için teşekkür ederim.
sıra garsonlara da gelecek mi? :))) mehmetusa selam!...hani çingenelerin lafıdır, üç kuruş fazla olsun kırmızı olsun (böyleydi galiba)...gerçek olsun da, ister yumurtadan yapılsın ister ruhtan damıtılanlardan...
Aşkolsun!Adımı çıkaracaksınız huysuz müşteri diye:)))Tabii ya yazmalı garson abiler ve ablalar hakkında tez zamanda. Üstelik Mehmetus'a ithaf etmeli!!
sana kimler neleri okutmaya çalıştı kuzum benim.söyle bana döviim..
Yorum Gönder