Geçtiğimiz Pazar sabahı vapurla Beşiktaş'a geçmek ve hemen aynı vapurla da dönmek zorunda kaldım. Önce mızıldandım. Sonra sustum! Sustum çünkü elimde kahvem, pencerede şehrin nazlı nazlı süzülen hali tam seyirlikti! Günde yüz kere küfürler savurduğum şehir hayatında en masumun yine şehrin ta kendisi olduğuna ayınca, geriye sadece ben, sabah ve İstanbul kaldık.
İstanbul'u sabah, daha kimsenin ayakları altında ezilip hırpalanmamışken seyretmek, eski bir sevgiliyi rüyada görüp sabahına tazelenmiş ve aynı zamanda fazlasıyla buruk uyanmak gibi. Zira bu sadece bir rüya. Tabii bir kaç saat sonra tamamen değişeceğini bildiğim bir manzaraya bakmak da rüya gibi bir tür yanılsama. Olsun, an için paha biçilmez.
Vapurda oturup dışarı bakmak uzun zamandır dur durak bilmeyen telaşımı silip süpürdü sanki. Kendimi olup olabileceğim en güvenli kollarda kaslarım gevşemiş ve sakinleşmiş olarak buldum. Beni geren, şehir karmaşası nereye saklanmıştı? Aslında o hiç yoktu. Gerginlik insanlardan kaynaklanıyor. Bunu hepimiz biliyoruz. Azaltmak için de hiç istekli değiliz.
Neyse, hakkında yeteri kadar yazılmamış şehir, Pazar sabahı bana hissettirdiklerin için teşekkür ederim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder