Bu yazının Cuma'ya yetişmesi gerekiyordu ama fakat takdir edersiniz ki önce bi sindirmek, hazmetmek lazım:) Cuma mübarek bir gün, ha dediğinde yazıya dökülmez ki canım!
Dün sabah yoldayım, kuzenim aradı: "günaydın ne var ne yok? " cevap: "ne olsun canım, Cuma'ya gidyorum:)"
karşıdan cevap: " ne? "
Benden cevap: " Cuma pazarı kuzen, kumaş falan alıcam"
Telefon kapanır Melike Hanım'la birlikte pazara girilir. Ta ta!; İşte kumaş, kadın ve eski püskü cenneti!
Efendim Salı Pazarı değerli eşimden boşandığım yıllarda bana rehabilitasyon merkezi olmuştu. Arkadaşlarımın gösterdiği istikamette ilerler ve o zamanlar güzel ülkemizde henüz mağaza açmamış olan H&M gibi nadide(!), pek kaliteli ve eğlenceli markaların penye ürünlerini toplar eve gelirdim. Sadece kendime değil, anama, kardeşime, arkadaşlarıma da hoşlarına gideceğini düşündüğüm ne var ne yoksa alırdım.
Pazara gitmek şahanedir. Nasıl milyon dolarlık ablalarımız, teyzelerimiz eşlerinin ayakkabı kutularına koydukları yeşil renkteki cep harçlıklarıyla Londra senin, Paris benim alışverişe doyuyorlarsa, ben ve bana benzer sosyo-ekonomik sınıfın kadınları da koşarak Salı, Perşembe ve elbette Cuma pazarına gideriz:)) Tek fark biz TL ile hatta hafta içi oradan buradan artmış bozukluklarla alışveriş yaparız. Zira en pahalı parça 5 TL olup, fazlasını asla vermeyiz.
Neyse, Cuma'ya dönersek şöyle söylemeliyim gerçekten eğlendim. Bir kere Melike kafa kız, birlikte pazara gidilesi bir insan olduğu için onunla ister sebze, ister kumaş bakalım olaylar ardımızı asla bırakmıyor! Olaylar dediysem komik olaylar tabii.
Bu haftanın kahramanı sanırım bendim zira kumaşlar arasında coşup oynarken, ne yapıp edip arada yeni evim için antika bir kahvaltı seti bulmayı bile başardım! Henüz kapısı, çatısı belli olmayan yuvamın şimdiden eşyaları hazır desem?
Neyse, kahvaltı takımımın bir iki kapağı kırılmış ama toplam fiyatı 5 TL. Dedim ya fazlasını asla vermem:) Bu nadide parçaları çantama sokuşturduktan sonra Melike bacımla birlikte kendimizi teyzelerin arasına yerleştirmeyi becerdik ve eşelenmeye başladığımız noktadan gayet de güzel parçalar bularak bir sonraki durağımıza zafer adımlarıyla yürüdük. Orada da bir iki parçayı çantaya koyduktan sonra pazarda sakallı, orta yaşlı ve yakışıklı kumaşçı aramaya koyulduk. Bi tane gördüm ama yakışıklılığı tatmin etmedi. Aslında asıl konu şu ki, kot kumaş satıyor olmalıydı. Ve buldum!
( Fotoğraftaki beyefendiye şalvar ve kareli gömlek giydirin, fondaki dağların yerine de kumaş yığınları koyun, işte size bizim pazarcı amca! )
Biz kumaşlara bakarken adamımız tezgahını düzenliyordu. Aradığımızı bulamadığımızı görünce yanımıza geldi ve sohbet başladı: "Biz, sizin tezgahı arıyorduk, orta yaşlarda sakallı bir bey diye tarif etmişlerdi de, nihayet bulduk! "dedim. Adam: "Orta yaşlı mı elli yaşındayım ben!" dedi. Benden cavap: " Orta yaş işte canım, daha gençsiniz!" ( ne oluyor yaw, pazarcıya mı yazdım ben şimdi!?:))
Ve adam yanımıza gelir, gerekli parçaları benim ama sadece benim için seçer. Kendimi özel hissedeyim diye olsa gerek "Siz gidince bunları kaldırırım ben, önce şunlar satılsın " der.. Neyse, o arada bir kadın gelir, beni ancak iki parçanın sardığı kumaştan tek parça alır, ben de tutamam kendimi ve "ne güzel, inceciksiniz, size bir parça yetti!" derim. Tam o anda kumaşçıyla göz göze geliriz ve gülümser. Amma ne aleni bir gülümsemek, o ne süzmek! Adam bildiğin süzdü beni ya! Kalk gidelim desem gelecek!
Tezgahtan uzaklaşınca Melike bacıma sordum: "ben pazarcıyla flört mü ettim?" Melike'den cevap: "Evet!"
Yola devam:))
Efendim meğer biz pazara yanlış yönden girmişiz. Asıl macera sol taraftaymış. Neyse ki paramız azaldı da, hız kestik! Biraz daha eşelendikten sonra artık oturmak için bir yer arayan gözlerimize leş gibi bir kahvehane bulduk. Ben oturup sağı solu keserken, Melike bir şövalye nezaketiyle bana gözleme almaya gitti. O, hayatımın en yağlı gözlemesi ve en ılık koka kolası ile dönene kadar ben de etraftaki kadın cinsini inceledim. Elbette sosyolog değilim ama bakın neler buldum:
Biz kadınlar pazara sadece çantalarımızı ve karnımızı ( yiyecek satan tezgahlar da var:) doyurmaya gelmiyoruz. Asıl amacımız gündelik hayatın bize vermediklerini almak, aç ve sefil ruhlarımızı doyurmak. Zira tam karşımda kalçaları en az benimkiler kadar geniş olan teyze, yemek yerken öyle boş bakıyor ki, yediklerinin midesine değil, kalbine ve vajinasına gittiği besbeli!
Toplumun yüzyıllardır türlü bahaneyle kendirden esirgediği kadınlığını ve insanlığını doyurmaya çalışıyor.
Ah be ablam bu iş Cuma'da ve gözlemeyle olmaz ki diyesim var ama keşin ilacı olsa başına sürer; sanki ben ne yapıyorum ki burada?
Neyse, pazar yeri kadınların legal mekanı. Kocana desen ki "hiç tadım yok bu aralar, akşam çıkıp azıcık dağıtayım, biraz barmenle çene çalıp, tanımadığım bir adamla bi kadeh içeyim de geleyim" Ne der acaba? Hiç mi ikinci sayfa diye bişi duymadın sen yahu? Vurur seni bacım, vurur alnının ortasından! En iyi ihtimalle bacağını kırar! Değil bara, aylarca karşı komşuya gidemezsin!
Oysa pazar öyle mi ya. Ev ekonomisi yapacaz orada; beyimize gömleklik, eve nevresimlik seçeceğiz. Arada pazarcı ile fingirdediysek ne var canım bunda, ticaret işte! Eli elime değmedi vallahi:))
Çantalardaki kumaşlar, midelerdeki hamurlar bahane. Pazarcılar kadın ruhundan anlıyor. Kadınlar en vahşi halleriyle, satılan malların arasında eşelenirken, o ince bakışmalar, az parayla bolca alınabilen ürünler ruhları tıka basa doyuruyor! Cuma pazarı pipisizlerin ibadet yeri!
Beyler camiiye, hanımlar pazara! Bütün ibadetler ruh için değil mi? Al sana ibadet!
3 yorum:
Bayıldım...Yaşadım ve çok güldüm...
Canım benim, güldüysen ne mutlu bana! Zira ben de çok güldüm:))
:)))))
o kadar bedbindim ki bugün şu yazıyı okuyana kadar, iyi geldiniz teşekkürler
Yorum Gönder