Mart bana zor gelir. Kişisel tarihimin şu ana kadar yaşanmış olan bölümünde ondan daha güzel ve ondan daha can yakıcı bir ay olmadı. Kayıplarımın, gözyaşlarımın illa sıkış tepiş burada mı buluşması gerekiyor gerçekten bilmiyorum. Fakat herşeyin zıddıyla varolduğunun da gerçek bir kanıtı gibi Mart. Her defasında yeniden doğmanın neşesini, özlediğim bahar kokusunu , yeni dostlukları ve başlangıçları da getiriyor. Eli kolu hep dolu benim için. Sadece tedirginim; bu yıl sepette kaç iyi, kaç kötü deneyim taşıdığından emin olamıyorum...
Bugün babamın ölüm yıldönümü. Onunla ilgili hatıralarım gitgide silikleşiyor. Detaylar neredeyse kayboldu. Yaşadıklarımız uzun yıllar önce izlediğim bir dvd gibi; artık bize ait değil, duyguları soğuk, sesleri eski.. Belki en çok kokular ve sesler kalıyor. Dedim ya, onlar bile uzaklaşıyor. Tutamayacağım kadar ötedeler artık.
Aşk da öyle. Bir Mart akşamı gelmişti. Sonra da geldiği gibi gitmişti. Sanki bana bir şey öğretmeye gelmiş gibiydi. Ama ben o birşeyi değil, pek çok şeyi bu derin yanılgıdan öğrendim. Dersim bana kalsın.
Dostum, canım Victor'un öte aleme geçişini de bu ayda öğrendim. Televizyonun karşısında çöküşüm, günlerce dinmeyen gözyaşlarım.. Onu zeytin ağacının altına bırakışım hala içimi kavuruyor. Sırf bu yüzden bir toprak istiyorum; ondan öğrendiklerimle sevdiklerime sevinç vermek için.
Hayat böyle bir akış, hayır ve şer yan yana, usul bir uyumda. Bir yandan kayıplara sızlanıp, diğer yandan mimozları kokluyorum. Toprağın üzerindeki sayılı günlerimde yapabileceklerimi sıraya dizip, anda kalmaya gayret ediyorum. Zihnimi ve kalbimi geçmişin gölgesinden ve geleceğin seçemediğim görüntülerinden sakınıyorum. Mart, ben senden hala korkuyorum!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder