Blogumu takip eden ama bizzat arkadaşım olmayanlar diyorsunuz ki "ulen kadına bak, ne para var ama!Ayağının tozuyla o konsere de gitti!"
Ve fekat azizim, durum hiç ekrandan göründüğü gibi değil. Bir kere benim sadece ve sadece gönlüm zengin. İkincisi kardeşim sanat sepet işlerinin tam ortasında çalıştığı için e ne yapayım, ben de onun davetiyelerini kullanıyorum ziyan olmasın diye.
Adam Fatih Terim olsaydı, konser yerine o maç senin bu maç benim gezerdim. Ha tercih mi ederdin dersen, etmezdim tabii.
Açıkcası Haliç Kongre Merkezi'ne ilk defa gittim. Kaç yıldır orada durduğundan bile emin değilim. Sıradan bir bina işte. Bana sorarsanız özel bir mimarisi veya akıllara ziyan güzelliği falan da yok. Gerek yok ki. Zira Haliç'in kıyısında ne olsa gider. Sanırım mimarı da tam olarak böyle düşünmüş olacak ki!
Konser güzeldi. Berlin Filarmoni dinlemek kesinlikle zevkti. Baltacıgiller bücürdü mücürdü ama müzisyen olarak keyifliydiler. Ben kendi adıma çok beğendim performanslarını.
Fakaaat salonu hiç sevmedim. Müzik dinlemek için berbat bir yerdi. Neredeyse elli altmış kişilik bir senfoni orkestrasından bu kadarcık mı ses çıkar yahu! Sanki orkestra ile aramızda görünmez bir perde vardı da sesin bir kısmını emiyormuş gibi hissettim. Sonra öğrendik ki balkon altları böle imiş. Yani oralardan bilet alanlara yazık oldu vesselam. Eh ne yapalım. Bir gün para verip gideceksek Prusya Kralı'nın dediği gibi "balkon altı almayız olur biter."
Gelelim bizim seyirciye... Her zaman ki gibi "pek şık hanımlar" ve yanlarında belli ki oraya sürüklenerek getirilmiş beyler vardı! Ve tabii her zaman ki gibi son notayı işitince, "duydunuz zilin sesini fırlayın kantine çocuklar!" modunda süratle salonu terk etmeye başladılar! Gerçekten utanç vericiydi! İnsan biraz sakin olur ya, az evvel müziğe dalmıştınız hani??? Yuh!!
Neyse, Berlin Filarmoni ile tanıştım nihayetinde. Ama herşey kendi yerinde güzel canım kardeşim. Demek ki bu adamları da gidip ülkesinde dinlemek lazım tez zamanda. Annem "çiçek yerinde güzel, kopartıp eve getirirsen solar, ölür Elvan'cım" der idi. Haklıymış!
Yani canım benim, seninle Holborn'da hatta ne Holborn'a kadar gittiysek Covent Garden'da benim kahvecide bir kahve içmeyi bin kere tercih ederdim.
Kocaman öperim seni iyi geceler!
1 yorum:
seni her nekadar çok sevsem de, bu kadar sosyal hayatı sonunda kıskanacağım galiba:)
şu sıralar puslu kıtalar atlasını okuyorum. sayende tanıştım ihsan oktay anar ile. inan her elime aldığımda sana sevgilerimi yolluyorum. nasıl birşey bu, akıllara zarar bir kitap, kitap demek haksızlık mı olur acep:)
o yüzden ben kıskansam dahi yaz:)
konyaya gelişini 4 gözle bekleyen GUGUk.
Yorum Gönder