Argo kelimeler konusunda çok zayıf olduğumu kabul ediyorum ama kendimi geliştiriyorum! "it uğursuz", daha da tam haliyle "ortalık ite uğursuza kaldı" lafını çok severim. İşte o it uğusuzlardan biriyle muhatap olmak zorunda kaldım bu sabah. Hayretler içinde, kendini ifade edemeyişini seyrettim. Sözcüklerinin ucuzluğundan kulaklarımı kaçırır kaçırmaz, üzerindeki elbisenin ucuzluğuna, makyajının pavyon gülü havasına takıldı gözüm. İçimden "ah be hayat, bunu da alıp caddenin göbeğine taşımışsın ya acep ne anlatıyorsun?" dedim.
Önemli mi? Bilmem, aslında değil. İki, en fazla üç gün sonra bir daha hayatım boyunca karşılaşmayacağım biri it olsa ne yazar, uğursuz olsa ne yazar? Fakat insan ister istemez merak ediyor bu kesişme niye? Benim ne anlamam, ne öğrenmem gerekiyor ki bu sınavdan? Onu da henüz bilmiyorum. Ayrıca bu ( bakınız "bu" diyerek nasıl da rahatlıyorum) teyze geçip gitse, bir başkası çıkmayacak mı yoluma? Onlar neden bu kadar çoğaldılar şehrimde? Eskiden hiç olmazsa kurtarılmış alanlar vardı. Azıcık çekinirler ve ayak altında dolaşmazlardı. Git gide arsızlaştılar. Şimdi akla hayale gelmeyecek şekilde artı sayıları. Hamam böceklerinden bile hızlı ürüyorlar!
Bazen bende bir sorun var diye düşünüyorum. İnsanlar birbirlerinin saçını başını yolup ve hatta sille tokat dövüşüp sonra bal kaymak yaşamaya devam ediyorlar. Oysa benim, değil şahsıma söylenecek bir söze, ortaya söylenmiş ama ne hikmetse bana işittirilen bir tek kelimeye dahi tahammülüm yok. Hele ki bunu söyleyen limon rengi saç boyasının dibinden bir parmak siyah şerit geçen, pedikürsüz ayaklarına ucu açık ayakkabılar giyen, üç kelimesinden biri muhakkak argo olan kenarın hanfendisi ise!
Kim demişti geçen gün blogda yazmak terapi olarak literatüre girecek diye? Bence kesinlikle girecek. Bakınız nasıl rahatladım! Üstelik psikolojik kolesterolüm de düştü:)) Bu kadar ağır lafı ettin de ne oldu derseniz, bilmiyorum...
Test.
Bu gibi durumlarda ne yapılabilir?
a ) Işın kılıcıyla teyze ortadan ikiye bölünür.
b ) Uçan tekme ile galaksi dışına şutlanır.
c ) Pedikürsüz ayakları facebook semalarında kamuya açılır.
d ) Rabbisine havale edilir.O işini bilir.
e ) "Onu yoluma çıkartanın hikmetinden sual olunmaz" diyerek gülümsenir!
6 yorum:
"Anlattıkların karşındakinin anlayabildiği kadardır"demiş Mevlana.
Tasvir edilen canlı ve türevleri ile bizim işimiz neden bu kadar zor sorusuna en güzel cevaptır bence bu söz.
Biz malesef onları anlamakta sıkıntı duymacak kadar insanız o akla,görgüye,kültüre sahibiz.Hemde onlar gibi,bunları sonradan satın alarak kendimize adapte etmedik.Bizim ailelerimizden kalan genetik bir miras gibi iliklerimize işlemiş.Ancak onlar bu durumu fark edebilecek kadar varlar toplumda.Bu farkındalık onların bize karşı daha çirkef olmalarını sağlıyor.Onlara gülüp geçiyoruz hele birde bizleri satın alabileceklerini sandıkları zamanlarda,nasılda komik oluyorlar nasılda aldanıyorlar rollerine.Hayat onları getirdikleri yeri,parayı,malı mülkü bir andada alabilir.İşte ozaman,dımdızlak kimsesiz bir it olurlar.Birde Napolyonun güzel bir sözü vardır "Herkes kendisinde olmayan şey için savaşır."
Sayın hanımefendi ben 31 yaşında evli ve çocuklu bir bayanım. "Teyze" ile ilgili yazınızın bir kısmı beni biraz incitti. Zira on afacan kaplan gücündeki 19 aylık kızım doğduğundan beri aynı spor ayakkabılarla gezdiğimi sadece 2 kez ruj sürdüğümü üstelik bu halde caddede gezme cüretini bile gösterdiğimi fark ettim. Ama aslolan bütün bunları fark etmemiş olmanın verdiği hayret. Bunu görmeme yardım ettiğiniz için teşekkürü borç bilirim.
Not: Saçlarımı sarıya boyatsam nasıl olur acaba :))
Canım cicim Deniz Hanım,
Benim derdim hanfendinin üstü başı değil ki, ben başka şeylere takıldım amma onları yazmaya terbiyem müsait olmadığından kılığına kıyafetine verip veriştirdim. Sakın ola ki siz alınmayın. Saçınızı da sakın sarıya boyamayın. Annelere asla sözüm yok. Sevgilerimle..
e.
Seni dolu gördüm Mustafa, içelim bu akşam diyeceğim ama yogaya gitmem lazım. Kısmetse haftaya boğazda içeceğiz:))Yeni işlerimiz için kadeh kaldıracağız!
Ben demişti blogda yazma terapisi literatüre ne zaman girecek? diye. İsviçreli bilim adamlarından son gelişmeleri heyecanla beklemekteyim.
Ama bir taraftan da zaman zaman tahammül sınırlarım kasılıp şekline, fikrine kızabildiğim ''others'' konusunda bir tarafım sürekli olarak ''onların güzel tarafı ne acaba?'' diye de sorup duruyor. Bu dualite beni öldürüyor ama yine de inanmak istiyorum ki o kadının ve türdeşlerinin, benzeşlerinin bir yanları var bunlar belki sende, bende, onda bile yok.
Kendimizi dışarda görmeye başladığımızda o taraftaki bazı erdemleri gözden kaçırma riskimiz yok mu?
Sevgili Mirror, bir bilsem cevapları hiç durup durup yazar mıyım? Yazmam ki, huzur içinde yaşarım:)
Yorum Gönder