Kimse istemez bence. Daha elli olmadan, gidenlerin sayısı kalanların sayısına yaklaşmışsa, kim ister ki bu mutsuz gezegende daha uzun yaşamayı?
Sevdiklerimin ölüm tarihleri, başka sevdiklerimin doğumgünlerine denk gelmeye başlayınca, bana verilen sürenin sonsuz olmadığına aydığım anlarından birini daha yaşadım. Çünkü ajandalar dürüsttür. Ajandaların hafızası güçlüdür. Ve biz insanlar yaşamı rakamlarla ölçüp biçmeyi severiz.
Bazen merak ediyorum, bir ağaç ilkbaharda yeşeren yapraklarını veya sonbaharda dökülenleri sayma ihtiyacı hissediyor mu? Ya da doğada bizim gibi gün gelip renk pigmetlerini kaybeden ve buna hayıflanan başka hayvan var mı?
Hiç hırslanmadım uzun bir ömür için. Hiç dünyaya kazık çakma derdine düşmedim. Maddi olana da zerre kadar eğilmedim. Ama hep sevdiklerimle yaşamak istedim. Hayatın mutlu mesut bişi olmadığını keşfedince de değerli anları arttırmayı iş edindim kendime.
Başardım da. Onlarca doğumgünü, ev partisi, akşam yemeği, yüzlerce kahvaltı sofrası hazırladım. Hepsini de seve isteye yaptım. Dünya ancak bu şekilde yaşanabilir bir yer oldu.
Kalan zamanımda da yapmak istediğim tam olarak bu; büyük sofralar kurmak, neşeli zamanlar yaratmak. Sevdiğim bir avuç insanla hayatı, ölümü, neşeyi, kederi ve gerektiğinde çaresizliği ve yası bile paylaşmak. İyi ve aydınlık olanı çoğaltıp, zor ve karanlık olanı bölüşerek kabullenmek.
Niyetler böyle, yani uzun yaşamak niyetlerimin içinde yok. Nitelik ve nicelik arasındaki tercih diyelim nitelikten yana.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder