İstanbul'un sokaklarında eski neşe nicedir yok. Daha çok açlık, hoyratlık, bencillik var. Benim çocukluğumda dilencileri sadece Sultanahmet'de görürdük. Ya da Eyüp'e gidince. Cuma günlerine özel bir dilenme ekibi falan da olmazdı. Hele hele bizim mahallelerde hiç olmazdı. Fazla yemeğimizi, artık kullanmak istemediğimiz ev eşyalarını ve kıyafetleri apartman görevlisine verirdik. O, içinden işine yarayanları alır, kalanları da yazın giderken köyüne götürürdü.
Evsizlik, açlık gibi kelimeler Afrika'yı çağrıştırırdı. Savaş yıllarında karne ile yapılan alışverişi dinlerken sanki o günleri yaşayan babaannem değilmiş de onun büyükannesiymiş gibi gelirdi.
Günler geçti, zaman aktı ve bugün bakıyorum da belki de ömrüm boyunca yaşamadığım bir yoksulluğun, yoksunluğun tam ortasındayız.
Bir yanda türlü sebeple İstanbul'a sığınmak durumunda kalmış mülteciler ve doğudan kaçıp gelmiş vatandaşlarımız, diğer tarafta hayatın süprizli yollarında yürürken evine, ocağına yabancılaşan eşimiz dostumuz, özellikle bacılarımız.
Birinci grubun acısını, çaresizliğini şu an için üzüntüyle izlemek dışında bir şey yapamıyorum... Beni aşan, devası bende olmayan kocaman bir sorun gözlerimizin önündeki. Kimbilir nasıl bir servet ödediği ayakkabılarıyla caddenin kaldırımlarını ezen pek çok hanımın hiç mi yüreği burkulmuyor diye bazen merak ediyorum. Nasıl anne bunlar? Nasıl insan? Neyse ne aslında, kimsenin insanlığını sorgulamak benim vazifem değil. Ben, benim insanlığımdan sorumluyum...
İkinci grubu yakından tanıyorum. Buradaki kadınlar ve erkekler kendi hayatlarına yabancılaşmış insanlar. Her biri farklı bir şehrin, değişik bir işin veya yeni bir ilişkinin hayatlarını güzelleştireceğine inanıyor. Koşanlar mı ararsın, estetik ameliyatlardan yardım bekleyenler mi?
Sıkılıp sıkılıp saç rengi değiştirenler, sinemadan çıkmayanlar, kurstan kursa savrulanlar... Sabah körü mesaj yazanlar ve şimdi aklıma gelmeyen daha neler neler....
Ben ikinci evsizler grubunu biliyorum. İnsanın yuvasını aramasının ne kadar büyük bir kalp yorgunluğu olduğunu da anlıyorum. Keşke elimden bir şey gelse.. Keşke yuvaya dönmek o kadar kolay olsa..
Sıkılıp sıkılıp saç rengi değiştirenler, sinemadan çıkmayanlar, kurstan kursa savrulanlar... Sabah körü mesaj yazanlar ve şimdi aklıma gelmeyen daha neler neler....
Ben ikinci evsizler grubunu biliyorum. İnsanın yuvasını aramasının ne kadar büyük bir kalp yorgunluğu olduğunu da anlıyorum. Keşke elimden bir şey gelse.. Keşke yuvaya dönmek o kadar kolay olsa..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder