24 Kasım 2015 Salı

AUT DISCE AUT DISCEDE

 
 
İstavritlerden çok şey öğrenmiştim vakti zamanında. Hatta olup olacağı bu kadar, daha ne kaldı diyerek kalem bile kırmıştım.  Değilmiş, öyle hemencecik kurtulmak mümkün olamazmış.. Zira öğrenememişim. 
İstavrit dediğin sadece suret.. Asıl mesele şu ki, her sezon istavrit yemekten kaçsan da, sana öğrettiği şeyden, "merhametsizlikten" kaçamayacaksın!
 
Bu sezonun merhametsizliğine gelirsek, bambaşka bir maske takmış, vallahi tanıyamadım; yüzünü gözünü de aşkla, şiirle boyamış. Görseniz bir nazik, bir sevecen! Al eve götür.
 
Ne mi anlatıyorum? Sana anlatmıyorum ki, kendime söylüyorum: çocuğum, canım yavrum ya öğren, ya terk et diyorum. Hayatın sana verip vereceği bu, daha fazlasını isteyerek yorma kalbini. Hem ben, o organ artık kullanılmayacak demedim mi? A benim akılsızım!
 
Böyle zamanlarda aklıma Ardınç'ın George Bernard Shaw'dan yaptığı alıntı* geliyor. Belki gerçekten değişmiyoruz, belki de asla değişemeyeceğiz. Ama bunca niyet etmişlik, bir  o kadar emek harcamışlık varken zatın tekinin gelip, bir dakika olsun düşünmeden tüm zamanları yerle bir edebilme hakkı nereden geliyor? Ve ben, neden bir tek sözle tuzla buz oluyorum? Sinirden, korkudan tir tir titriyorum? Nerede tadasana? Hani istemedikçe, izin vermedikçe hiç kimse bizi yıkamazdı? Hıı? Oldu mu şimdi!
 
Geç dostum bunları, geçelim. Öğrenelim veya terk edelim. İnsan dediğin mahlukat çiğ süt emmiş. Sanki ben emdirmişim anasını satiim, illa  benim burnumdan getirecek! Sahi, kafama taş mı düştü de ben bu sezonun farklı olacağını düşündüm?
 
Dostça bir tavsiye; korkularınızı asla dostlarınıza anlatmayın, zayıf taraflarınızı da göstermeyin. Hele sevgilinize, asla!
Saklan saklan merhametsiz geliyor, yüzünde nezaket maskesi var!
 
 
*Benim en iyi dostum terzimdir. Çünkü ne zaman beni görse, derhal o andaki ölçülerimi alır. Oysa bütün öteki tanıdıklarım, benim hala eskisi gibi olduğumu düşünürler.

Hiç yorum yok: