12 Kasım 2009 Perşembe

SENDEKİ CESARET


Uzun zamandır saldırı ve savunma nedir, ne değildir diye düşünmemiştim. Ama dün gece ince, sinirli ve zekasını fazla açık edemeyen* bir sarışın bana bu kelimeleri ve anlamlarını düşündürdü.


2006 Yılının Kasım ayında üniversitemizin Eskiçağ Tarihi bölüm başkanı pek değerli M. Hamdi Sayar tarafından doktora yapmam yokuşa sürüldüğünde, yaşamak için fazla sebebim kalmamıştı. Gerçekten üzülmüştüm. Adam yok, iş yok, para yok, çoluk çocuk da yok. E ben öleyim artık noktasındaydım neredeyse. Doktoraya kabul edilmeyişimin - sözlü - nedeni şu/şunlardı: Yunancam çok zayıftı - ki tezimi yazarken kendi kendime öğrenmiştim, üstelik Vedat Çelgin bana derslerine katılmamı öneriyordu -, Latincem hiç yoktu. İtalyanca, Almanca ve Fransızca çapraz okuma yapamıyordum!


Bu durumda bölümümü nasıl bir ortalama ile bitirdiğimin, yedi ayda yazdığım tezin içeriğinin, nümizmatik kökenli biri olmamama rağmen gayet tatmin edici oluşunun ve kısacık zamanda öğrenmeye gayret ettiğim onca şeyin hiç kıymeti yoktu. Kazı deneyimlerim, okuduğum onlarca kitap, analiz yeteneğim, pratik zekam beş para etmiyordu. İngilizce mi? Aman ne önemi vardı ki canım, herkes konuşuyordu bir şekilde.


Akademik camia ile böylece vedalaştım. Zaman zaman Burhan ve Dinçer yüzünden coştuysam da içim çok kırıldı... Zamanla unuttuğum, hiç aklıma gelmediği günler bile oldu...


Ama dün çıldırdım. Osmanlı Bankası'nın düzenlediği konferanslardan birindeydim. Konuşmacı adının yarısı Türkçe, kalan yarısı gavurca olan bir hatun kişiydi. Salonda epeyce sevimsiz ve fazlaca British bir teyzeyle - ki eşşek kadar aytaşlarından yapılmış kolyesi ve tepsi gibi dümdüz kalçasıyla göz zevkimi bozuyordu - gayet güzel bir aksanla sohbet ediyordu. Çok heyecanlı olduğu her halinden belliydi. Ellerini koyacak yer bulamıyor, salonda sağdan sola yürüyüp duruyordu. Hatta bir ara ona yaklaşan bir adamla konuşmasına tanık oldum da kulağıma şöyle bir cümle takıldı: "akademik kariyer yapan herkes Fransızca bilmeli..." Yok ya? Kim ulan bu Fransızlar? Her akademik kariyer yapan Fransız Türkçe ya da Osmanlıca biliyor mu ha?


Neyse, konu ilginç olduğu için bu keyif kaçırıcı sohbeti duymazdan geldim. Ama sevimsizlik daha yeni başlıyordu... Hatun kişi kürsüye çıktı ve elindeki bir tomar kağıdı göstererek: "kusura bakmayın bu benim Türkçe'de ilk sunumum, okuyacağım " dedi. Bari okuyabilseydi! Konu Selçuklu- Bizans ilişkileriyle başladı. Aslında öyle de devam etmeliydi ama ben salonu terkettiğimde nedense Karamanoğulları'ndan bahsediliyordu!


Salonu terk ettim. Çünkü kürsüdeki hatun kişinin Selçuklular hakkında bir kez daha "hilebaz, iki yüzlü, güvenilmez, barbar, inançsız" demesine dayanamayacak kadar çıldırdım. Üstelik sayın akademik kimlik bu bilgiyi sadece bir tek Bizans tarihçisinin, - o da tartışmalı olan - metinlerinden aktarıyor! İşin ilginç tarafı Selçuklular ve Danişmentliler karşısında durmadan iki yüzlü bir politika izleyen ve taraflardan biri güçlenip Bizans için tehdit oluşturduğunda hemen diğerine destek olan, zerre kadar sevmediği II. Kılıç Arslan'ı, Konstantinopolis'de şölenlerle ağırlayıp oğlum derken, ardı sıra kuyusunu kazan I Manuel'e bir kez bile hilekar ya da benzeri kelime kullanmadı! Varsa yoksa rezil Selçuklular!

Dili gittikçe uzayan sarışın, işi Osmanlı padişahlarına kadar taşırken artık sinirden titremeye başlamıştım. Dediğim gibi Karamanoğulları'nda koptum zaten.


Bu ne saygısızlık yahu, sen elindeki kağıtları neden zahmet edip bir kere okumadın ki acaba? Hem bu kadar zorsa Türkçe bildiri sunmak ne sebeple bir tercüman istemiyorsun? Ayrıca ne cüretle bir tek saray tarihçisinin hala tartışmalı olan metnine dayanarak koskoca Selçuklu'yu asıp kesersin? Tarihçi nasıl bu kadar kör göze parmağım taraflı olabilir?


Arkadaşlar kimlere kaldı meydan görüyor musunuz? Her şey fazla ucuzladı. Sadece bir yere odaklanıyoruz ama kürsülerin kimlerin eline geçtiğinin, içten içe hepimizi saran çürük kokularının farkında mıyız?


Bugün Bilgi Üniversitesi dekanına, rektörüne, tarih bölümü başkanına ve Osmanlı Bankası'na mail attım. Korkarım benden başka da atan olmamıştır. Zira konuşmanın sonunda konuyu iyice arap saçına çevirip, notları karıştırmasına rağmen, Sir ve Burhan da dahil olmak üzere bütün salon oturup dinledi sarışın hatunu. Benden sonra çıkan bir tek kişi oldu. Eğer o da çıkmasaydı ve iki dakika sohbet etmeseydik aklımdan zorum olduğunu düşünecektim.


Bir salon dolusu insandan sadece iki kişi miydik rahatsız olan?


Ülke elden gidiyor. Tarihimiz yerin dibine sokuluyor ve biz uyuyoruz. Bu insanlar çocuklarımızı okutuyorlar, bu insanlar Avrupa'da bizi barbar olarak tanıtıyorlar. Oysa her ulus kadar barbarız, ne daha eksik ne daha fazla. Kesip biçtiğimiz adamlar sütten çıkmış ak kaşık değillerdi. Ayrıca Selçuklu kadar yaratıcı, zeki, adil bir devlet az bulunur. Şaman köklerine sadık kalmayı başarmış, Anadolu'da harikalar yaratmış bir devletten bahsediyoruz. Neden mi dayanamıyorlar Selçuklu'ya, çünkü Haçlıların canına okuduk! Daha söylenecek çok şey var ama eksik bilgiyle fazla kafa ütülemeyeyim ben.


Rica ederim bu gibi durumlarda tepki verin. Bizim ülkemizde yabancılara fazla nazik davranılıyor. Nihayetinde onların da etten kemikten olduğunu unutmayalım. Ayrıca azıcık tarih okumak kimseyi öldürmez, hiç mi merak etmiyorsunuz neler oluyor bu topraklarda?


Benim dün akşamdan çıkarımım şudur; ortalık iyice cadı kazanı olmuş. Hemen okula dönüp savaşa devam etmeli yoksa kendimi şu aşağıdaki hikayede anlatılan farecik gibi hissedeceğim:


Korkusundan devamlı endişe içinde yaşayan bir fare vardır. Büyücünün biri fareye acır ve onu bir kediye dönüştürür. Fare, kedi olmaktan son derece mutlu olacağı yerde bu kez de köpekten korkmaya başlar. Büyücü bu kez onu bir kaplana dönüştürür. Kaplan olan fare, sevineceği yerde avcıdan korkmaya baslar. Büyücü bakar ki, ne yaparsa yapsın farenin korkusunu yenmeye imkan yok. Onu eski haline döndürür. Ve der ki,"Sen cesaretsiz ve korkak birisin. Sende sadece bir farenin yüreği var. O yüzden ben sana yardim edemem..."


Not. Bu hatun kişiyi olur ya bir yerde yakalarsam ona uygulamalı olarak barbar Selçuklu'yu göstereceğim. Görsün ki bilgileri pekişsin!


*Aslında başka bir şey denir ya, neyse...

Hiç yorum yok: