13 Haziran 2008 Cuma

Konuşan Kedim.

"Kediler insan olsaydılar bizimle konuşurlardı, değil mi anneciğim?" demiş dört yaşındaki bir kız çocuğu. Bunu duyan Simla Hanım kulaklarına inanamamış ve bana yazdı sabah sabah. Tam da gününde!

Benim sadece bir kedim oldu hayatta; Serseri. Pek çok kediyle flört ettim, hatta birini - Zeytin -"ya bu benim değil annemin kedisi" diyerek sevmemek için aylarca direnip, sonra kendisine acayip bağlandım. Ama beni gözlerine hapseden ve onyedi yıl yaşayan ilk kedimi hiç unutamadım. Uzun kış akşamlarında ona kitap okurdum, kahve içirirdim, kollarımı yara bere içinde bırakmasına izin verirdim. İlginç bir hayvandı; klasik müzik severdi, masada bizimle insan gibi oturur ve akşamları aslında benim olan ve fakat nedense ucuna iliştiğim yatağımızda(!) yatmama izin verirdi. Öyle asil, öyle havalıydı ki, ben kendisine bir temiz patak atamadım yıllarca. Oysa inanın fazlasıyla hakediyordu sopayı. Yine de, nedense hep ben hırpalandım bu ilişkide. O, gider ayak hiç mecali kalmamışken bile bana bir pati savurmuştu ki, unutamam... Gözyaşıma karışmıştı kırgınlığım.
Gözleri gözlerimde öldü. Donuklaşan ve içinden hayat çekilen bakışlarını hala şu an gibi hatırlıyorum. Ama akrebin kurbağaya dediği gibi huyu böyleydi...

Serseri ve ben hiç esnemeden, değişmeden ve epeyce höt zöt bir ilişki yaşadık. Deli gibi sevdik birbirimizi. O, sadece bana sarılır ve bebek gibi dolardı kollarını boynuma. Herkes, "dikkat et yiyeceksin yüzüne patiyi" derdi ama ben her an o tehlikeyle burun buruna olsam da sımsıkı kucaklardım onu. Elbette az pati yemedim... Şiddet ve kan ilişkimizde hiç azalmadı. Derin izleri vardır kollarımda ve kalbimde. Yaşlandığı zamanlarda ve hatta öldükten sonra bile daima benim sahibim olmayı sürdürdü. Ve ben yıllarca bir kedinin gözlerinde hapis hayatı yaşadım. Zaman zaman hala bakışlarını üzerimde hisseder ve bazen yatak örtüsünün kıvrımlarında aniden onu görür gibi olurum. Delilik işte!

Azadım, özgürce kedi sevebilme halim Zeytin'le gerçekleşti. Zeytin bana kedi tabiatı hakkında yeni deneyimler yaşattı. Aslında vahşi değil, sadece avcı olduklarını öğrendim. Her zaman sahip havasında olmayıp, tıpkı bir köpek gibi teslimiyetçi ve şefkatli de olabileceklerini gördüm. Özgür ve diğerinin hayatına paralel bir ilişkinin mümkün olduğunu anlattı Zeytin. Bence bizim eve geliş nedeni buydu; bana sevginin ve teslimiyetin tılsımını anlatmak. Hani o mini minnacık kız demiş ya "insan olsalar konuşurlardı değil mi?" diye, benim sevgili Zeytin'im kedi haliyle bile bana öyle derin derin konulardan göz süzerdi ki, bakışlarının kelimeleri silip atan gücünden çekinir ve bazen göz göze gelmemeye hatta ona yakalanmamaya çalışır, sonra kendi halime gülerdim.

Sakattı Zeytin, gözlerinin biri kataraktlı, bacağının biri topal ve tüyleri de simsiyahtı. Ama hayatım boyunca gördüğüm en anlamlı yüze sahipti. Bana baktığında ruhumu okuduğunu hissederdim. Sevgisi ve uysallığıyla beni hep utandırdı. Başa dönebilsem ve bir tek kedim olacağını bilsem beni içine hapseden ve yıllarca koynumda uyuttuğumu değil, kesinlikle onu seçerim. Duyuyor musun Zeytin, en sevdiğim ve de ilk kedim olmasan da seçimim sensin.

Genele dönersek, elbette kediler bildik anlamda konuşmazlar yine de çoğu zaman insanların birbirlerine anlattığından fazlasını ortaya koyarlar. Konuşmak gereklidir belki ilk tanışma anı için, yine de ilişki bunun üzerine kurulmaz. İlişki, anlamak istemek ve anlatmak istemek üzerine kurulur. Bu da cesaret ister. Çocuklarda olan ve büyüdükçe bünyelerinden silinen şey de tam olarak budur. Zaten bizi onlara hayran kılan özelliklerinin başında da cesaret gelir.

Ve küçük kıza demek isterdim ki; canım benim, kediler konuşurlar yeter ki sen aç kulaklarını ve kalbini mühürleme. Ve sakın inanma siyah kedilerin uğursuzluğuna...

Hiç yorum yok: