26 Eylül 2014 Cuma

ZEKİ MÜREN TOPRAĞIN BOL OLSUN!

 
Güne Zeki Müren şarkılarıyla başlayınca içim fena oldu. Dahası oturup ağladım! Birkaç gün evvel Bingül, "sen içince çok eğlenceli oluyorsun, bazısı içer ağlar, dertlenir" demişti. Güzel tabii, etrafı kasmadan adam gibi eğlenmeyi öğrenmişiz demek ki. Zaten içmek içindeki bastırdığın tarafı serbest bırakmak değil mi? Bende ondan iki tane var: neşeli ve gamlı! Neyse ki içki ile ortaya dökülen neşeli.
Gamlı'yı harekete geçiren şey müzik. Bu sebepledir ki, herkesle birlikte Türk Müziği dinlemeyi sevmem. Zira ne zaman bir Ege türküsüyle, ne vakit Huysuz ve Tatlı Kadın'la kopacağım hiiiç belli olmaz!
Ben, Zeki Müren'i çok severim. Kendisiyle, o yıllarda Bodrum'da yaşayan pek çok insan gibi ilginç anılarım ve bir de fotoğrafım var. İnsanın kendi seçimlerine sahip çıkarak nasıl sevilebileceğinin, kendini kabul ettirebileceğinin en acayip, en başarılı örneği.
 
Bir erkek düşünün ki, manikürlü eller, kolyeler, küpelerle sokaklarda gezinmekte. Daha da ilginci erkekliğinden de ödün vermeden hali, tavrı, sesi ile tastamam kendisi!
 
Açıkçası çocukken bu durum çok kafamı karıştırır ve uzun uzun düşünmeme neden olurdu? Annemin elleri manikürlüydü ve babam elbise giymiyordu. Oysa Zeki Bey ve annem aynı butikten* giyiniyorlardı!
 
Oradan bakınca nasıl görünüyor bilmem ama beş yaşındayken bu sorular önümde Göktepe( bizim oraların en yüksek tepesi:)) gibi yığılı dururdu. Taaa ki bir akşam No:7 Orhan Amca'da yemek yerken Zeki Bey'in tam karşımızdaki masaya geldiği ana kadar... Bundan sonrasını annem anlatıyor, ben anımsamak için debeleniyorum....
Zeki Bey bize selam verip, masasına geçmiş. Adamcağız sakin sakin yemeğini yerken, ben olay çıkartmaya kararlıymışım. Gerçi o zamanlar alkol yok ama babaannem "sarı damarı tuttu" derdi, muhtemelen o anlardan biri yaşanmakta ( bu arada hiç bir kızıl kendisine sarı denilmesinden hoşlanmaz ama babaannem de kızıldı!)
Elimdeki bıçakla durmadan tabağıma vuruyor ve soruyormuşum: "kadın mı, erkek mi?" Babam da "elbette erkek Elvan'cım" diye açıklamaya çalışıyormuş. Ama ben ısrarla soruları derinleştirip "iyi, o zaman neden tırnaklarını uzatıyor? Neden elbise giyiyor? Hadi git sor!" diye ısrarla bıçağımı tabağa vurup tantanaya devam ediyormuşum. Sonunda babam kızmaya başlamış. Korkmuş muyum? Yooo. Kalkıp sorunu kökünden halletmişim! Zeki Bey'in yanına gidip "sen kadın mısın, erkek misin?" diye ilk soruyu yapıştırmışım. Zeki Bey'de beni kucağına alıp " erkeğim " demiş. Tabii benim için konu kapanmamış: "tamam, o zaman neden elbise giyiyorsun? Benim babam hiç giymez!" demişim" O da "bazı erkekler elbise giymeyi ve takı kullanmayı severler de ondan" demiş! Bu iş manikür ve pediküre kadar uzanmış ve sonunda o gecenin anısına bir fotoğraf çektirmek noktasına gelmiş. Hatırlatırım yaş beş!
 
O yıllarda restaurantların arasında fotoğrafçılar dolaşır, herkesi tanıdıkları için de akşam çektiklerini sabah basıp, sahiplerine bırakırlardı. Zeki Bey'le fotoğrafımızda -kendisi bu sohbetten kaynaklı olsa gerek samimiyetimize güvenerek- elini omuzuma atınca, ben ne demişim biliyor musunuz? "lütfen balıklı elinizi omuzuma sürmeyin!"
 
Açıkçası her ne kadar ters çıkışlarda bulunsamda, Zeki Müren'le başlayan "farklılık" sevdam Ali Poyrazoğlu, Dr. Bilal ve daha niceleriyle, şahsen tanımamakla birlikte Ferzan Özpetek, Ali Konyalı, şimdilerde Gabbana Aillesi ile devam etti! Etmekte.
 
İçindekini dışarı yansıtmaktan korkmayan insanlara bayılıyorum. Kapı arkasında, kendine yakıştıramadığı şeyden payını almaya çalışan iki yüzlülerdense, dolu dizgin yaşayabilenlere hayranlık duyuyorum. Bu noktada Zeki Müren'i henüz beş yaşımdayken gözümü açtığı için saygıyla anıyorum. Ne zaman sesini duysam aileden biriymişçesine duygulanıyorum.
 
İçince değil ama onun müziğini duyunca içimden herkese ve her şeye meydan okumak geliyor!
 
 
 
* 70'li yılların en önemli isimlerinden ve benim hala favorim olan modacı Ayla Eryüksel. Dilerim hayattadır...
 

Hiç yorum yok: