6 Kasım 2024 Çarşamba

BİR SABAH

 

İçinde olduğumuz yılı, yıldızı bilsem ne fayda bilmesem ne? Dünya gezegenindeyiz, sene ikibin yirmi dört. Elli bir yaşındayım ve ne geldiğim yeri anımsıyorum, ne de gideceğim yer hakkında fikrim var. İnkar edenden de, Kadıköy tarif edercesine öte alem anlatandan da bunaldım. Çok bileni beğenmeyip kibre düştü diye kınarken, az bilene zerre tahammül edemiyorum. Zaman ve merhamet konularına ciddi takıntılıyım. En hazin olanı da zihnimin beni ele geçiren sohbetlerine dair yenilgisi kabullenilmiş savaşlarım var. 

Eskiden kızıl saçlıydım, şimdi beyaz. Bilmem içinde olduğum alemi, içimdeki hali nasıl anlatsam. O kadar alışmışız ki kabuktan başlamaya, dışarı odaklanmaya, şimdilerde çok istesem de içime doğru yürüyemiyorum. Fakat hayal ediyorum... Bir sabah kalmışım ve alıp başımı gitmişim. Neden başımı alıp gidiyorum? Çünkü başımı ben, kendimi düşüncelerim sanıyorum. İnsan neden alıp başını gider? Neden alıp kalbini gitmez? Aslında öyle yapmak istiyorum, o halde; bir sabah kalkıp, alıp kalbimi gitmek istiyorum ezberimden. Peki niye yapamıyorum? Çünkü sabah kalkmak kısmı tamam da benim kalbim nerede, hadi buldum, aldım, benimle gelmeye ikna ettim diyelim, güvenebilir miyim ona, o ve ben bu işi kotarabilir miyiz bir türlü ikna olamıyorum. Yine de istiyorum; bir sabah alıp kalbimi gitmek istiyorum buralardan.

Çok istiyorum.

4 Kasım 2024 Pazartesi

HANGİ YILDAYIZ?


Günleri karıştırmak, havanın kapalı olduğu sabahlarda saati akşamüzeri zannetmek değil, ben yılları karıştırıyorum. İki sonbahar arasında ne varsa yaşanan o kadar ağır gelmiş olmalı ki yüreğime, geçen sonbahar sürüyormuşçasına kandırmak istiyorum kendimi, yok saymak istiyorum gördüğüm, duyduğum ne varsa. Olmaz, biliyorum. Ama insanım, istiyorum. 

Bodrum'dan dönmemişim, atom bombası gibi düşmemiş dayımın hastalığı kucağıma, ailem beni hiç yalnız bırakmamış. Dizlerimin ağrısına, kalbimin sızısı karışmamış... Aslında ben hiç dönmemişim Bodrum'dan. Oysa bu mümkün olmayan, olan ise önümdeki kış ve onun benim, benim de onun üzerindeki hükmümüz.

Hiçbir şeye hazır olmadığım gibi kışa da hazır hissetmiyorum kendimi. Toparlanamayan bir valiz, eteğindeki söküğü dikemediğim elbise, aşkla pişirip bir kaşık yiyemediğim yemek hayat önümde. Yükselmenin, toparlanmanın yolu yordamı var, biliyorum. Bu hafta meditasyona oturmak bana iyi gelecek. 

Biliyorum sonsuza kadar bu bitimsiz akşamüzerinde kalmayacağım.

2 Kasım 2024 Cumartesi

MEVSİM

Günaydın,

Dünya'nın en güzel şehirlerinden birinde ve yine bana göre bu şehre en çok yakışan iki mevsimden birini yaşıyoruz. Çünkü İstanbul denizin ve ağaçların renkleriyle başkalaşıyor, güzelleşiyor.

Sarmaşık nihayet beklenen efsane renklere büründü. İçindeki kuşların sesini hem Theo, hem de ben çok seviyoruz. Evimizin neşesi onlar. Hava derseniz, tatlı bir uçuk mavisi var göğün ve güneşli. 

Kahvemiz, yumuşak müziğimiz ve güne başlayacak sağlığımız var çok şükür. Bugün arabanın park sensörü işiyle ilgileneceğim. Burhan müsait olursa parkta yürüyüş yaparız. Belki Şule Gürbüz'ün yeni kitabına başlarım. Başka da işim yok gibi. Ha, yazlık pikeleri yıkayacaktım, belki onları yıkayıp kaldırırım.

Bir kişilik yaşamda bile, ki benim ki aslında Theo ve sokaktakilerle birlikte kesinlikle çok daha kalabalık, her zaman toparlanması gereken odalar, yetişmesi gereken ödemeler, alış veriş ve araya sıkışan işler oluyor. Galiba hayat böyle bir şeymiş. Keşke daha önce anlatılsaydı beklentisiz kalmamız ve olanla, gerçekleşenin içinde anın, akışın tadını çıkartmak dışında şansımız olmadığı. Eğer bunu erken yaşlarda kavrayabilmiş olsaydım ne umutsuzluğa kapılırdım, ne de oldurmak için uğraşırdım. Çok daha gerçekçi bir noktada kalabilirdim.

Mevsim diyorduk, sonbaharı severim. İnsanı yaratıcı kılar, renkler sıcaktır. Kahveler, kırmızı şaraplar, zencefil, balkabağı anlam kazanır. Rengarenk battaniyeler evin her köşesini şenlendirir. Ah kasımpatılar, onlar tüm evi sarar... Yeniden sabahlık giyilmeye başlanır. Velhasıl her mevsim gibi kendi güzelliğiyle gelir sonbahar. 

Benim hayatımda bol seyahatli olacak. Bu ay iki kez kısa süreli İstanbul dışına çıkmam gerekecek. İsis'in sağlığıyla ilgilenmem ve Nefes'in ders programını da yazmam lazım. Ah bu arada iyi bir hocayla haftada bir kez stres yönetimi üzerine online çalışmaya katılıyorum. Kendi derslerim için hala tercih etmesem de online işlere ısınmam gerektiğini biliyorum.

Çok güzel bir hafta sonu olsun hepimize.

31 Ekim 2024 Perşembe

KASIM

 

KIRILAN KALBİMİN, un ufak olan parmaklarımın, ezilen el taraklarımın faturası kime kesilmeli hayat? Tel tel dökülen saçlarımın, yanaklarımda yuvarlanan gözyaşlarımın suçlusu kim?

Önemli değil, bu saatten sonra ne suçluya dert anlatacak, ne de oturup onun kendince mazeretlerini dinleyecek zaman kalmadı. Suçu ve suçluyu oldukları yerde, geçip gittiğim yerinde bıraktım.

Şimdilerde bir bahçe var üzerinde çıplak ayak gezdiğim, bir havuz var benim mi olsun, Japon balıklarının mı henüz bilemediğim. Çiçekler dikiyorum toprağa, çiçekler dikiyorum zihnime. Sırtımı yasladığım güzel bir ağacım olsun istiyorum ama daha seçmedim cinsini.

Yaşlanmanın kaçınılmazlığı elbette biliyordum, bilmediğim büyümenin güzelliğiydi. Bana şans dile Kasım, bana şans ol Kasım, hadi evimizi işaretleyelim.





27 Ekim 2024 Pazar

IXIR VETERİNER KLİNİĞİ FENERBAHÇE

 

İyi Pazarlar,

Bu hafta "her gün kötü bir olaya uyanıyoruz" diyen, ruhu yorulmuş, iyiliğe inancı azalmış ruhlara sesleniyorum. Bakın ben ne yaşadım.

Buraya gelip yazdıklarımı okuyanlar bilir, sokak hayvanları söz konusu olunca aklımın, paramın yettiğince işe yaramayı severim. Daha doğrusu yardım gereken bir yerden görmemiş gibi yaparak uzaklaşamam. Yaradılışıma ters. İşte İsis'le de yollarımız böyle kesişti. Fenerbahçe'deki son bayramım yaklaşırken marketin önünde onu gördüm. Tek gözlü siyah kedi. Ama o kadar zayıftı ki, bir yaşının altında olduğunu düşündüm. Hemen Ekin'e gidip ödünç bir kedi sepeti aldım ve Bostancı Veteriner Kliniği'ne koştuk. Ebru, kliniğin sahibesi veteriner hekimimiz sadece teşhisleriyle tedavileriyle değil, hastanın ve hasta sahibinin halinden anlayan tavrıyla da yıllardır gözbebeğimizdir. Sağolsun İsis için de elinden geleni yaptı ancak evde bakım gerektiren bir süreci vardı. neyse ki o an oturduğumuz ev büyükçe bir evdi ve İsis'e verecek odamız vardı. Tabii bu karar hiç kolay olmadı çünkü o bir sokak kedisiydi, ne mikrop ne hastalık taşıdığını bilemiyorduk ve evde canımın içi Thedora vardı. Yine de tamam dedim, steril olmaya dikkat ederim, İsis'i çaresiz bırakacak değilim.

İşte İsis'e hikayemiz böyle başladı. Bir aydan fazla misafirimizdi. Tekrar sokağa dönsün hiç istemedim. O noktada da Ela yardımıma koştu. İsis'e onların sitesinde yer açtı. Ve böylece İsis iki yıldır yine bir marketin ve sitenin kedisi olarak mutlu ve özgür hayatına döndü.

Taa ki ben iki hafta önce Ela'yı ziyarete gidene kadar. İsis oradaydı, ikimiz de zayıfladığını fark ettik. Veteriner ziyareti vakti gelmişti. Hemen Ebru'yu aradım ve koşa koşa gittik. İsis çok kötü kabız olmuştu... Veya berbat bir kist vardı bağırsağında... Ama önce iyi senaryoda kalıp prebiyotikle ve ağrı kesiciyle bakılacaktı neler olduğuna. denedik. Birkaç gün önerilen ilk tedaviyle devam ettik. Fakat iyi olmadı İsis ve o noktada röntgen ve ultrason ihtiyacı doğdu. Nerede nasıl çektiririz diye konuşurken aklıma Ixir geldi! Onlarda olabilirdi röntgen. Zaten İsis'i bırakmaya dönecektim Fenerbahçe'ye ve hemen sorabilirdim.

Uzun zamandır yolum düşmediği halde Theodora ile ilgili danıştığımda gösterilen nezaket ve içtenliğin aynısıyla karşılaştım. Kliniğin veteriner hekimi Görkem Bey "hemen getirin bakalım" dedi. İsis'i kaptığım gibi kapılarındaydım. Röntgene göre İsis midesine kadar tıka basa kaka doluydu.... Lağman yapılmalıydı ve bu pek keyifli iş değildi, ne ekibe ne de İsis'e. Ama yapıldı. Neredeyse bir saat boyunca İki veteriner hekim, bir yardımcı ve bendeniz de konuk olarak İsis'i seve okşaya o taş olmuş kakalar tek tek yumuşatılıp çıkartıldı. Kaç eldiven, kaç hasta bezi ziyandaydı klinik bilmiyorum. Bütün işlem boyunca ne yüzlerini ekşittiler, ne de yorgunluğa ve hırsa kapılıp İsis'i incittiler. Emeklerini, azimlerini ve insanlıklarını mutlulukla izledim. Tabii İsis'in ona yapılan yardımı anlayan ve metanetle duran hali ayrı güzeldi. 

Onca boktan işlem sonrası Görkem Bey kakayı da mikroskop altında inceledi. Görünen şuydu: İsis kaka yapamadıkça ve karın ağrısı çektikçe ot yemişti... Kabızlık ağrı onu iştahsız bırakmış, kakasını polenlerle doldurmuştu.

Klinikten binbir teşekkürle çıktık. İsis'i yerine bıraktım. Evime döndüm. Herşey yolundaydı ama sabaha kadar zor rüyalar gördüm. Ta ki gidip İsis'in iyi olduğunu gözlerimle görene kadar. Tavuk suyu çorba götürdüm ona. Ve somonlu zeytinyağlı püre mama. Ela'da beslemişti zaten. Sonunda ufacığımın yemek yiyecek kadar sağlığı vardı. Bu yaşananlar, Ela'nın ve Ebru'nun işbirliği, Ixır'de çalışan herkesin sevecen, sakin ve profesyonel tutumu beni yaşama dair neşeye, umuda boğdu. Hele de ertesi gün arayıp hal hatır sordular ya, of. İşte dedim kendime insanlar hala güzel.

Sabah sabah yazdım ki siz de bilin hala iyi niyetli işinde gücünde ve Merhametli birileri var. Büyüklerin Allah iyi insanlarla karşılaştırsın dediği tam olarak bu olsa gerek.

iyi Pazarlar, bolca merhametli insanlar dilerim.










25 Ekim 2024 Cuma

MEVSİMİN GÜZELLİĞİ SADECE BANA MI?

 

Delirmedim. Duyarsız, olan bitenden habersiz değilim. Aksine hiç olmadığım kadar uyanık, daha önce becerebildiğimden çok daha fazla andayım. Beni canlı kılanın sadece bu olduğunu, aksi durumun et parçasını oradan şuraya sürüklemek olduğunu gayet güzel anladım. Hem kendime, hem sevdiklerime olabildiğince güzel anlar yaratıyor, biri bana iyi bir teklifle geldiğinde hemen kabul ediyorum. Hediye mi veriliyor, teşekkür edip bayıla bayıla alıyorum. Eskiden olsa ne gerek vardı falan derdim. Niye ki? Degerliyim, seviliyorum ve birileri bana tatlılık yapıyor. Mis, al keyfini çıkart. Tıpkı senin birilerine verdiğin gibi, bırak sana da verilsin Elvan.

Ederimizin dışarıdan belirlendiği günler bitti. İnsanın şakşakçısı da, yerin dibine sokanı da içinde. Bu sebepledir ki, mevsim bana güzel. 

Görüşemediğimiz süre zarfında Sapanca'ya gittim, arada inanılmaz bir İstanbul turu yaptım ve sanat sepete bakındım azıcık. Çünkü tutunmak gerekiyordu. Tutunmak için de sağlam ipler.

Balkonumun güzel sarmaşığı renk değiştirmeye, an be an kızıllı turunculu renklerine dönmeye başladı. Ona bakmak yaşamı anlamlı kılıyor. Sarmaşık bir yandan, evin her yerine serpiştirdiğim battaniye ve şallar öteden, mutluyuz çok şükür. 

Diyorum ki sana da güzel olsun İstanbul veya her neredeysen orası. Çünkü bir başka sonbahar olmayabilir. Tadını çıkart.

15 Ekim 2024 Salı

THE LETTERS*

 

Günaydın,

Her gece sözler veriyorum kendime ertesi sabah tutulmak üzere fakat hiçbirini tutmuyorum. Ne limonlu su içiyorum, ne sabah esnemelerine rağbet ettiğim var, ne de sonbaharda çıkılacak uzun sabah yürüyüşleri gündemimde. Kendime verdiğim sözleri bile tutmaz, tutamazken hayattan sadakat ve işbirliği bekliyorum. Ben bana inancımı dibine kadar yitirmiş ve tazeleyemezken, bir andan diğerine durdurulamayan çürüyüşümün gerçeğinde yaşam bana su versin, göklerden süzülüp omuzuma konan kuşun tılsımlı dokunuşu bana beni hatırlatsın, kalbimi çiçeklendirsin istiyorum. İstiyor muyum? İstemek için bile yorgunum. 

Her sabah canlılığa tutunmaya gayret edip, güne kalp çakram için meditasyon yapacağım diyerek başlayıp ilk hüzünlü karede yokuş aşağıya yuvarlanıyorum. 

Şu dertop olmuş yokuş aşağı yuvarlanan kirpi ben miyim yoksa? 

Geçmişe ve geleceğe gönderilen yüzlerce mektubun yerine ulaşıp ulaşmadığını bırakıp, şimdi tam şu an yeni bir tane kaleme alıyorum. Dans ediyor, resim yapıyor ve doğanın bize bahşettiği renklerin önünde eğiliyorum. Gün başladığı gibi devam etmek zorunda değil, yaşam inceldiği yerden kopmak zorunda değil. Gün yaşamaya değer kılınabileceği gibi, hayat tam o inceldiği yerden sımsıkı düğümlenip yenilenebilir.

Hadi benimle beraber bir mektup yaz şimdiki zamanda ve kendine.









*mektuplar